Sanki kendimi bir filmde bir karakter olarak izliyordum; neredeyse başka biriydim. Sanki Yıldız Savaşları Bölüm lV - Yeni Bir Umut'un son sahnesindeydim; Luke Skywalker, Han Solo ve Chewbacca, Ölüm Yıldızı'nı yok ettikleri için
alkışlanıyordu. Sahnede dururken kafamın içinde Yıldız Savaşları nın melodisi çalıyordu.
Aslında bu madalyayı neden aldığımdan emin değildim.
Hayır, bu doğru değil. Nedenini biliyordum.
Bu, birini gördüğünüzde, ister tekerlekli sandalyede olsun, ister konuşma engelli; onun yerinde olmayı hayal dahi edemediginiz gibi bir şey. Tabii bu durumda diğer insanlar, hatta belki
de o konferans salonundaki herkes için ben öyle biriydim.
Gerçi bana sorarsanız, ben sadece benim. Sıradan bir çocuk. Ama şey, ben olduğum için bana bir madalya vermek istiyorlarsa sorun değil. Tabii ki alırım. Bir Ölüm Yıldızı falan yok
etmedim ama artık beşinci sınıfı bitirmiş bulunuyorum. Ve bu, ben olmasanız bile zor bir iş.
Bazı bedenler birbirine yasaktır.
Bazı gözyaşları sadece insanın kendi görebileceği kadardır
ve bazı aşklar sadece bir kişiyi yakacak kadar ateşe sahiptir.
Gılgamış, sana gizli bir şey açayım. Tanrıların gizini
söyleyeyim: Şurippak, senin bildiğin bir kent,
Fırat’ın kıyısındadır. Bu kent çok eskiden varken, tanrılar
bu kentin yanındaydılar. Tanrıların aklına bir tufan
yapmak geldi. Bunların babaları soylu Anu, hükümdarları
yiğit Enlil, büyük vezirleri Ninurta, su yolcuları Ennagi
ve Bilge Ea