Abarttığımı sanıyor olabilirsiniz fakat Cengiz Aytmatov'un hayatı ile ilgili bir şeyler okurken veya kitapları içinde kaybolurken çok farklı duygular kaplıyor içimi. En çok sevdiğim yazar kendisi ve onunla ilk kez üniversitenin ilk yılında tanışmıştım. Yani 2015 yılı. Üzerinden 8 yıl geçmiş, hayret ediyorum zamanın bu kadar hızlı geçmesine. Ve de hâlâ en sevdiğim yazarın değişmemesine... #CengizAytmatov
Bazı ânlar kendini hiçbir yere ait hissedemez, kalabalıklar içinde yalnızlaşır insan. Böyle ânlarda insanın içinde kaçma ihtiyacı hâsıl olur. Fakat nereye? Nereye kaçabilir ki insan, bunca kalabalıklar içinde?
Öyle anlar olur ki insan yazmadan edemez. Kelimeler, cümleler, satırlar... Sayfalarca yazar da yine de anlatamaz derdini. Oysa şair, onca duyguyu yalnızca dört kelimeye ne de güzel sığdırmış: "Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban"
...
Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde
Unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
Uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
Sabah olunca kopuk kopuk anımsanan
Yüreğime oyalar işledi sevdan, turuncu, mavi
İpekten portakallar, deniz köpükleri, ama
Bütün turuncular donuk kırmızıya
Ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi...