Bu çarpıtma, kişisel özelliklerinizi siyah ya da beyaz gibi uç noktalarda görmeniz demektir. Örneğin, ünlü bir politikacı bana, "Belediye başkanlığı seçimlerini kaybettim. Ben bir hiçim!" demişti. Her zaman 'A' alan bir öğrenci 'B' aldığında "İşe yaramazın tekiyim" sonucuna varır. Hep ya da hiç düşüncesi, mükemmeliyetçiliğin temelini oluşturur. Herhangi bir yanlış ya da hatadan korkarsınız; çünkü, o zaman kendinizi başarısız, beceriksiz, yetersiz ve değersiz hissedersiniz.
Olayları bu şekilde değerlendirmek gerçek dışıdır; çünkü hayat çok seyrek olarak "ya öyle ya da böyle"dir. Örneğin, hiç kimse bütünüyle zeki ya da tamamen aptal değildir. Aynı şekilde, hiç kimse her şeyiyle çekici ya da tamamıyla çirkin değildir. Oturduğunuz odanın yerlerine bakın şimdi. Mükemmel temizlikte mi? Her noktasında kir ve tozlar mı birikmiş? Ya da kısmen mi temiz? Bu evrende "mutlak" yoktur. Eğer yaşantınızı "mutlak"lık sınırlarına doğru zorlarsanız, sürekli bunalımda hissedersiniz; çünkü, algılarınız gerçeklerle örtüşmez. Kendinizi sonsuza kadar övgü almamaya mahkum edersiniz; çünkü, yaptığınız hiçbir şey abartılmış beklentilerinizi karşılayamaz. Bu algısal yanlışlığın teknik adı " kutupsal düşünme" dir. Her şeyi siyah-beyaz olarak görürsünüz ve griler yoktur.
Cesaretsizlik, zayıf sosyal ilgilerle ilişkili olabilir; bu durum, diğer insanlara karşı bağlılık duygusunun bozulmasına ve yetersiz aidiyet duygusuna yol açar. Ayrıca, cesaretsizlik, aşağılık duygusuna yenik düşme veya ondan kurtulmak için aşırı çaba sarf etme sonucunda da oluşabilir (Eckstein ve Kern, 2009).
Gölge, biz insanların iyicil varlıklar olmaya çalışmasıyla aynı ölçüde şeytani bir varlıktır. Biz iyi, mükemmel ve üstün insanlar olmak için ne kadar çabalarsak, gölge de o ölçüde, karanlık, şeytani ve yıkıcı eğilimini keskinleştirir. İnsan kendi kapasitesini aşarak mükemmel olmaya çalışırken, gölge cehenneme inerek şeytan haline gelir. Çünkü doğada insanın, kendisinden daha aşkın bir varlık olması, kendisinden daha aşağı bir varlık olması kadar ağır bir suçtur.