Orada Gelibolu´nun en kanlı savaşlarından birinin yapıldığı o tepede el sıkıştık. Türk´ün elleri güçlüydü. Elimi samimiyetle kavradı ve sıktı. Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim? Ben bu adama neden düşman olmuştum ki?
EVEREST YAYINLARI-84. BASIM-HAZİRAN 2023Kitabı okuyor
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
Reklam
Kendini benim kollarımdan kurtarıp nasıl da aceleyle onun kollarına koşturdu!Durdum ve perişan bir halde onları seyrettim.Ama elini adama uzatması,kendini kollarına bırakmasıyla yanıma dönmesi bir oldu;kollarını boynuma doladı ve yanağıma sıcacık,yumuşak bir öpücük kondurdu.Daha sonra tek kelime bile etmeden yine ona doğru koştu,elini tuttu ve adamı peşinden sürükledi. Uzunca bir süre arkalarından gidişlerini izledim.En sonunda her ikisi birden karanlıkta kayboldular.
Sayfa 91 - PanamaKitabı okudu
“Hikâyedeki vicdan azabı, canlı bir varlıktı. Yanılmıyorsam dört ayaklıydı. Evet. Daha önce iki ayaklıymış da, vicdan azabından dört ayak üzerinde sürünmeye başlamış. Okurken, elindeki kâğıdı birden bırakır ve halının üstüne çömelerek vicdan azabını taklide başlardı: ‘Dickens da, kalabalığın önünde, romanlarındaki kahramanları taklit ederek okurmuş kitaplarını. Bu yüzden epey para yapmış.’ Aynı zamanda, yedi çocuk babası bir adam var hikâyede. Dışarda kar yağıyor ve adam aç. İçerde yalnız başına oturuyor vicdan azabı. Bir türlü pirzolasını yiyemiyor: dışardaki adam yüzünden. Sonra, Şehvet Kurbanları ’ndan bir sahne giriyor araya. Onu pek iyi hatırlamıyorum. Galiba beyaz sakallı bir ihtiyar da kar altında bekliyor. Sonra, vicdan azabı sahneye çıkıyor. Bu bölümün başlığı: Vicdan azabı sahnede. Yedi çocuk babası adama bakabilmek için, onun çocuklarını doyurabilmek için sahne hayatına atılıyor vicdan azabı. Perde açılıyor. Sahne boş. Soldan, kulisten, bir adam görünüyor, yerde. Adam, yavaş yavaş sahneye çıkıyor, sürünerek. Yedi çocuk babası adam da sağdan çıkıyor ve yerde sürünen adama eğilerek soruyor: ‘Sen kimsin?’ Yerde sürünen, son bir gayretle cevap veriyor: ‘Vicdan azabı’, ve ölüyor. Piyes burada bitiyor. Hikâyenin nerede bittiği belli değil.
Sayfa 230 - İletişim Sinan Yayınları İkinci Bölüm
Gücün azameti.
İnsanlığın siyasi tarihi zıtlıkların gösterisinden başka bir şey değildir: Küçük bir seçkin topluluğun büyük kalabalıkları yönetmesi. Tüm toplulukların tek bir hükümdarın yumruğu altında var olması. Gücün gizemi: "Sokakta bir adam yirmi adama karşı dövüşse, muhtemelen kaldırımda ölüme terk edilir. Ama beyaz bir adamın tek işareti ile yirmi Vietnamlı sömürge işçisi bir veya iki ekip başı tarafından tek tek kırbaçlanarak öldürülebilir."
Sayfa 41 - Cogito / YKY YayinlariKitabı okudu
-Ama söz değil mi?.. Çünkü önünde sonunda bir ara eve dönmemiz gerek! -Söz veriyorum, -dedim gülerek... -Gidelim öyleyse! -Gidelim. -Göğe baksanıza Nastyenka, bakın! Yarın harika bir gün olacak; gök ne kadar mavi, hele şu ay! Bakın: Sarı bulut şimdi ayı örtecek, bakın, bakın!.. Ah, hayır sıyırıp geçtiler. Ah şuna bir baksanıza!.. Ama Nastyenka buluta bakmadı, ağzını açmadan oraya mihlanmış gibi duruyordu; bir dakika sonra biraz ürkekçe bana sokuldu. Elleri avucumda titriyordu. Ona baktım... Bana daha da yaslandı. O sırada yanımızdan genç bir adam geçiyordu. Adam birden durdu, dik dik bize baktı ve sonra birkaç adım daha attı. Yüreğim yerinden fırlayacaktı... -Nastyenka, -dedim kısık bir sesle,- bu kim Nastyenka? -O işte, -diye yanıtladı fısıldayarak, bana daha da sokuldu ve daha sıkı sarıldı... Ayakta zor duruyordum. -Nastyenka! Nastyenka! Sensin gerçekten! -diye ses- lendi biri arkamızdan ve aynı anda genç adam bize doğru birkaç adım attı. Tanrım, o ne çığlıktı! Nastyenka nasıl da titredi! Ellerimden nasıl da kurtulup ona koştu!.. Orada ölü gibi kalakalmış, ikisini izliyordum. Ama Nastyenka, adama elini pek gönülsüzce uzattı, sarılışına da pek tutuk karşılık verdi, sonra birden yine bana döndu, ok gibi, şimşek gibi yanımda bitiverdi ve daha ben ne olduğunu anlayamadan boynuma sarılıp içten, coşkulu bir şekilde beni optü. Sonra tek sözcük etmeden yine ona döndü, adamı elinden tuttu ve çekip götürdü. Uzun süre orada arkalarından bakakaldım... Çok geç meden gözlerimin önünde yitip gittiler.
Reklam
Mayaların Popul Vuh isimli kutsal kitaplarında anlatılan yaratılış hikâyesi de insanın yaratılması aşamasında tekrarlanan girişimlerden bahseder. Tanrilar erkeği ilk önce çamurdan yaratmıştır. Ancak ortaya çıkan yaratıklar zar zor görebilen, hiç hareket edemeyen ve sonunda da suyun etkisine karșı koyamadan yok olup giden varliklardır. Bu yüzden tanrılar işe tekrardan soyunup erkeği odundan yaratırlar. Yaratıklar bu sefer dört ayak üzerinde yürüyebilir ve konuşabilirler; ancak kanları ve ruhları olmadığından tanrnlarını şereflendirmede üzerlerine düşen görevi yerine getiremezler. Sonuç olarak tanrılar bunları da ortadan kaldırırlar. Böylece elde, ağaçlarda yaşayan birkaç maymun dışında bir şey kalmaz. Nihayet, erkeği ne tür bir malzemeden yaratacaklarına dair yaptıklari uzunca tartışmalardan sonra tanrılar, üçüncü kuşak erkeği beyaz ve sarı msır başaklarından yaratırlar: "Erkeğin vücudunu sarı ve beyaz misırdan; kollarını ve bacaklarını misır küspesinden yarattilar. Yaratılan dört adamın (ilk babalarımızın) vücudu için de sadece misır küspesi kullanıldı." Mayalar, soylarının bu dört adama ve bunların hemen ardından yaratilan eşlerine dayandığına inanırlar.
Sayfa 30 - Maya yayınlarıKitabı okuyor
Zenciler iyi kalpli olacak kadar yoksuldu, ama ne kadar yoksul olursa olsun, beyaz bir adama güvenemiyorlardı; yoksul beyazlar ise yabancılardan korkuyordu.
Sayfa 67 - Sel Yayıncılık / 6. Baskı, Ekim 2020Kitabı okuyor
Düşünmeyi Aydınlanmacı bir bilim ve felsefe anlayışına indirgediğinizde zorunlu olarak aklı, ahlâkı, sanatı da Avrupalı beyaz adama indirgemek zorunda kalırsınız. Kendi geçmişinizde aydınlanmayı ararken kendinizi ve geçmişinizi de tahrip edersiniz. Kendi tarihini, kendi âlimlerini ve sanatkârlarını, hatta peygamberlerini "itibarsızlaştırırken" Batılı düşünürleri ve sanatkârları "aşkınsal" bir bağlama oturtmak son iki yüz yıllık sürecimizin bir uzantısı maalesef. Düşüncenin, insanın, ahlâkın, medeniyetin, bilimin, sanatın en üst hâli sadece Batı'da mümkündü ve biz ona benzediğimiz oranda çağdaş, medeni ve iyi olabilirdik!.. Felsefede, bilimde ve sanatta söz konusu olan bu kurgu, doğal olarak tarihe ve coğrafyaya da yansıdı. Nitekim iki yüz yıldır sadece zihinler değil, Avrupa dışı toplumların tarihleri de yeniden yazıldı. Bu yazım sonucunda kendi dışındaki tüm gelenekler ve tarihler fosilleştirilerek tarihin dışına atılırken söz konusu gelenekler coğrafi olarak mekânda da yer bulamadı. Çünkü zihni kuran, haritaları da yeniden çizmekte, hatta milletleri kendine göre yeniden tanımlamaktadır.
Dursun ÇiçekKitabı okudu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Duruşmalarda beyaz bir adama karşı siyah bir adam varsa, her zaman beyaz adam kazanır.
REZİİİİİİLLLLL EYŞAAAANNNN
“Ama Nastenka'nın adama kollarını uzatıp boynuna atılmasıyla, sonra yeniden dönmesi bir oldu.. Ben daha neye uğradığımın farkına varmadan bir de baktım, Nastenka'nın kolları boynumda, beni sıcak, içten bir öpücükle öpüyor. Ama sonra tek söz söylemeden tekrar ötekine koştu, elini tutarak onu arkasından çekti. Durduğum yerde, arkalarından bakakaldım. Sonunda ikisi de gözden silindi.”
Tüm kızların beyaz atlı prensten etkilenmesi gerekmiyor muydu ? O zaman neden ben kötü adama çekiliyordum ?
Sayfa 217Kitabı okudu
Sana mı üzüleyim Nastenkaya mı söveyim ne yapayım ben şimdi be adam!
O ne çığlıktı, Tannın ! .. Ya Nastenka'nın ürpermesi, kollarımdan sıyrılarak adama doğru atılması! Oldu­ğum yerde kaskatı kesilmiş, onlara bakıyordum.
943 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.