Ve nihayet,sanki bütün bu dünya,güçlüsünden zayıfına bütün sakinleriyle ve sefil kulübelerden bu dünyadaki güçlülerin zevklerine uygun,altın kaplamalı saraylarına kadar bütün evleriyle,bu alacakaranlık içinde fantastik,büyülü bir diyara,düşler alemine gidiyor,sırası gelen duman olup lacivert göğe karışıyordu.
GarmJa: Yarı insan yarı kuş mitolojik bir yaratıktır. *Ve­ dalar'da güneşe bir iki kere Garutmat diye seslenilmiştir. Veda sonrası dönemde ise, olasılıkla bu ada dayanarak Garuqa tü­ retilmiş ve bu kuş, tanrı *Vişı�u'nun binek hayvanı (VişQ.u­ ratha) olmuştur. Garuqa kuşların kralıdır (Khagesvara). *Kas­ yapa ve *Dakşa'nın kızlarından biri olan Vinata'dan türemedir. Yılanların baş düşmanıdır (Sarpiirati). Başı, kanatları, pençe­ leri ve gagası, kartal gibi, vücudu, elleri ve ayaklan ise insan gibi düşünülmüştür. Yüzü beyaz (Sitanana), kanatları kırmızı (Raktapakşa), vücudu ise altın sarısıdır (Suvan�akaya). Sam­ pati adında bir oğlu, Unnati (veya Vinayaka) adında bir karısı vardır.
Reklam
XVI.ve XVII.yüzyıla gelindiğinde, İngiliz ve Fransız tüccarın dünya şeker üretim merkezlerini kontrolleri altına aldıkları ve bu tarım ürününden yüksek oranlarda kår elde ettikleri görülür. Bu yüzden şeker, o dönemde "beyaz altın" olarak anılmaya başladı. Lakin şeker, hem çok uzak ülkelerden getirildiği hem de büyük bir işçilik gerektirdiğinden bu dönemde de lüks bir besin maddesi durumunu muhafaza ederek kilitli ve anahtarlı olan değerli altın veya gümüş kutularda saklandı ve XIX. yüzyıla kadar yalnız eczanelerde ve özel yerlerde satıldı.
Sayfa 2 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Asker
Adı anılmayan bir dünyada, soğuk bir arazide yürüyor ince, uzun boylu delikanlılar, gülüşüyorlar ama sessizlik bozulmuyor; çok duru seslenseler de hiç ses duyulmuyor. Umutsuzca sevdikleri şeylerden konuşuyorlar burada, hava söylediklerini taşıyamayacak kadar ince. Genç ve altınsarısıydılar, gelip acıyı buldular burada, gençlikleri ihtiyar şimdi, altınsarıları beyaz. Yine de kalpleri aynı hâlâ, şöyle sesleniyorlar birbirlerine: "Bir kenara kaldırdığımız hayatları ne yaptılar Gençliğimizle onlar genç, altınsarılarımızla onlar mı ışıyor şimdi kardeşim? Biz öldük diye onlar ölüme gülümseyerek mi bakıyorlar?" Haritası çıkarılmamış bir dünyada, soğuk bir arazide sorgulayan gözlerle birbirini arıyor delikanlılar. Gençler, altın kalpliler birbirlerine sessiz cennetlerinde, çalınan dünyalarını soruyorlar. *Humbert Wolfe
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Bilta di donna e di saccente core e cavalieri armati ehe sien genti; cantar d' augelli e ragionar d'amore; adorni legni 'n mar forte correnti; aria sere na quand' apar l' albore e bianca neve scender senza venti; rivera d' acqua e prato d' ogni fiore; oro, argento, azzurro 'n ornamenti Kadının, bilge gönüllerin güzelliği zırhlarına bürünmüş kibar şövalyeler; kuşların ötüşü, aşk sözleri; denizden hızla geçen güzel tekneler; şafak vakti kıpırtısız hava rüzgarsız düşen beyaz kar; su pınarı, bin bir çiçekli çimen; altın, gümüş rengi süslerde, gökmavisi.
Reklam
Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük düğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde külçelenmiş mânasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatlerimizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir. Birçok güzellikler insana kâinatın eşi veya eşiti oldukları vehmini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük, kendi
Sayfa 176Kitabı okudu
"Okul bizim en büyük servetimizdir. Rusya'daki gibi Ural madenlerimiz ya da Sibirya'nın altın dolu yeraltı kaynaklarımız yok. Doğa bize karşı bu kadar cömert davranmadı. Bunu kendi enerjimizi kullanarak telafi etmek durumundayız. Vatandaşlarımızdan verebilecekleri ne varsa talep etmeliyiz. Fabrikalarda İngiliz çeliğin nasıl sertleştiriyorlarsa biz de okullarda gençlerimizi öyle eğilmez ve bükülmez hâle getiriyoruz. Eğitim sayesinde biz bu bataklıklar arasında, taşların üstünde Rusya'nın henüz yanına bile yaklaşmadığı refah yarattık. Okulu elimizden alırsanız hemen dağılır gideriz. Mayasız hamur gibi söner, gideriz."
Ancak bu farklıydı. Oldukça farklı. Serilda'nın avcılardan kaçan iki yosun perisini kurtardığıyla ilgili elinde ne gibi bir kanıt vardı? Erlking'i zekasıyla alt ettiğine dair bir kanıt var mıydı? Uyandığında teninde sıcaklığını hissettiği altın bir yüzük ve kolye dışında. Dışarıda kar kürediği ölü çimlerin olduğu birkaç metrelik bir alan dışında. Açık, kilitlenmemiş bir kiler kapısı, hälä taze soğan kokan ahşap kapı dıanda. Ancak, hayretle yerlerde hiçbir toynak ya da ayak izi olmadığını fark etti. Kar bir önceki gece eve dönerken olduğu gibi el değmemişti. Gördüğü tek ayak izi kendisine aitti. Gece yarısı gelen ziyaretçilerinden ne yosun perileri nin narin ayaklarından ne gümbür gümbür gelen atların toynaklarından e de tazıların yırtıcı patilerinden geriye herhangi bir iz kalmıştı. Yalnızca zarif, beyaz ve sabah güneşiyle neredeyse neşeyle parıldayan bir arazi vardı
Dinleyin beni ey sevgili adalı kardeşlerim; size bu "şey" denenin ne olduğunu anlatayım. Hindistancevizi bir "şey'dir, sineklik, örtü, midye, yüzük, yemek kabı, kafa süsü, bunların hepsi birer "şey'dir. Ama iki türlü "şey" vardır. Birincisi Büyük Ruh'un bizlere hiç göstermeden yaptığı ve bize hiçbir emeğe malolmayan hindistancevizi, midye, muz gibi şeyler. İkincisi ise insanların emek ve çaba harcayarak yaptıkları yüzük, yemek kabı, sineklik gibi şeyler. Beyaz efendi "şey" dediğinde, kendi eliyle yaptıklarını kasteder. Yani bizde pek bulunmayan insan "şeylerini. Beyaz efendinin Büyük Ruh'un yaptığı "şey'leri kastetmesi mümkün değildir çünkü. Haydi bakalım, kim daha varlıklıymış, Büyük Ruh'un yaptığı "şeylerden kimde bizdekinden daha çok var? Şöyle çevrenize bir göz atın. Uzaklara, yerin mavi kubbeyi taşıdığı kenarlarına kadar bakın. Her yer büyük "şey'lerle dolu. Balta girmemiş ormanlar, yaban güvercinleri, sinek kuşları, papağanlar, lagündeki denizhıyarları, midyeler, İstakozlar ve diğer deniz hayvanları. Aydınlık yüzlü kumsal ve kumların yumuşak postu. Bir savaşçı gibi öfkelenen, bir Tapaou gibi gülümseyen büyük deniz, saati saatine uymayan ve bize altın rengi ışıklar saçan çiçeklerle bezeli mavi kubbe. Daha, ne demeye aptallık edip de Büyük Ruh'un bu "şey'lerine başka "şey"ler katmaya çalışalım?
Reklam
Pomorlar[Beyaz Deniz Rusları], Petersburg işçileri, Volga-ötesindeki eski inançlılar, Sibirya altın arayıcıları, orman bozkır köylüleri, Don ve Ural Kossakları, dış görünüşleri itibariyle kesinlikle birbirlerine benzemiyorlardı, fakat bu durum halk birliğini bozmuyordu. Buna karşılık Greben Kossaklarıyla Çeçenler’in hayat tarzlarındaki yakınlık, onları birleştirmiyordu.
Sayfa 86
Çeşitli süslemelerle bezeli sırlı beyaz kil seramikler, sırsız desenli seramikler ve ayrıca seladon seramiği buluntuları da Akkirman'ın devletin merkezi bölgeleriyle iyi kurulmuş bir ilişkisi olduğunu teyit etmektedir. Ayrıca bu buluntular, Altın Orda zamanında batı uluslarından İtil'e doğru bir kervan ticaretinin olduğuna dair ifadeleri de doğrular niteliktedir. Bu ticaret yolundan henüz 15. asırda "Büyük Don'u artık. Tatar yolu dive anarlar" diye bahsedilmektedir.
Emevi Camii Hakkında Güzel Bilgiler
Camii Emeviyeden güzel bir cami yoktur. Velid ibni Abdülmelik tarafından (88-702) senesinde beyaz mermerden yapılmıştır, döşemesi de mermerdir. Tavanında hiç ağaç yoktur. Ve tamamiyle altın yaldızlıdır. Arapça mahezlerimizden biri de Cami hakkında şunları söylüyor: Şam ile bu cami hakkında kitaplar yazılsa yine lâyikiyle anlatılmış olmazlar. O kadar garip ve hayret edilecek tarafları vardır. Camide katiyen örümcek yuvası bulunmaz ve kırlangıçlar hiçbir zaman camiye konmazmış. Cami'in doğudan batıya uzunluğu 200 adım, kıbleden kuzeye ise 135 adımdır, şehrin hangi kapısından baksan kubbesi görünür.
Sayfa 450 - Milli Eğitim Yayınları 1952 BaskısıKitabı okudu
Olduğun şeyden kaçamazsın
Köylücük.. Babam köylüydü evet... Benimse şimdi beyaz bir yeleğim, kahverengi potinlerim var... Gelgelelim, altın palan da vursan eşek yine eşektir... Zenginim şimdi bol param var, ama biraz düşünürsen köylü köylüdür...
Daha şimdiden değişmişti; değişmeye de devam edecekti. Altın yaldızları solup grileşecek, pembe beyaz gülleri solacaktı. İşlediği her günaha karşılık güzelli- ğine bir leke düşecekti. Ama resimdeki figür asla günah işlemeyecekti; değişse de değişmese de onun gözünde bir vicdan abidesi olarak kalmaya devam edecekti. Dorian karar vermişti; bundan böyle nefsine hâkim olacak, asla şeytana uymayacaktı. Bir daha Lord Henry'le görüşmeyecek, ilk kez Basil Hallward'ın bahçesinde duyduğu, imkânsız şeyleri arzulamasına yol açan o zehirli fikirlerine kulak tıkayacaktı.
Sayfa 107
Resim