Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Canlar neden bu kadar tatlı beyim ? Hiç tatlı olmayan can var mıdır?
Okulların niteliksizliği hakkında
... Okul yaptırılan köyün köylüleri bana gelip, "Nedir bu başımıza gelen beyim!" diyorlar. "Çocuklarımız elimizden hepten kayıp gitti! Hiçbir işin ucundan tutmuyor, bize hiç yardım etmiyorlar. Hepsinin tek istediği katip olmak, oysa tek bir katibe ihtiyaç var!" İşte aklıevvellerin okullarının verdiği sonuç: Köye de yaramayan, kente de yaramayan insanlar yetiştirmek!
Sayfa 395 - Kostanjoglo, İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, 22. BaskıKitabı okudu
Reklam
"Hoşça kal beyim, canım!"
Eğildi. Son derece kibarca Frodo'nun boynundaki klipsi açtı, elini tuniğinin içine soktu; sonra diğer eliyle başını kaldırarak soğuk alnını öptü, yavaşça zinciri başının üzerinden geçirdi. Sonra Frodo'nun başını tekrar huzur içinde yere bıraktı. Hareketsiz yüzde bir değişiklik olmadı; diğer veriler bir yana, en çok bu yüzden Sam sonunda Frodo'nun gerçekten ölmüş olduğuna ve Macerasını yarıda bıraktığına kanaat getirdi. "Sam'ini affet, iş tamamlanınca buraya geri gelecek eğer becerebilirse.
"Beyim, canım beyim,"
ama Frodo konuşmadı. Serbest kaldığı için sevinçle, hevesle koşarken Shelob korkunç bir hızla arkasından gelmiş ve ani bir hareketle ensesinden sokmuştu. Şimdi bembeyaz bir yüzle, hiçbir ses duymadan, kıpırdamadan yatıyordu.' "Beyim, canım beyim!" dedi Sam, uzun bir süre sessizce bekleyip, boşu boşuna dinleyerek. Sonra onu bağlayan bağlan elinden geldiği kadar hızla keserek başını Frodo'nun göğsüne ve ağzına dayadı ama ne bir hayat kıpırtısı buldu, ne de kalbinin belli belirsiz bir pıtırtısını duydu. Sık sık beyinin ellerini ve ayaklarını ovalayıp ısıtmaya çalıştı, alnına dokundu ama hepsi buz gibiydi. "Frodo, Bay Frodo diye seslendi. "Beni burada tek başına bırakma! Sam'in sesleniyor. Seni izleyemeyeceğim bir yere gitme! Uyan Bay Frodo! Ah uyan, Frodo, canım, canım. Uyan!"
"Bu bir tuzak!" dedi Sam ve elini kılıcının kabzasına koydu; bunu yaparken kılıcın gelmiş olduğu höyüğün karanlığını düşündü. "Keşke Tom şimdi yakınlarda olsaydı!" diye geçirdi aklından. Sonra, etrafında karanlık, içinde çaresizlik ve öfkenin siyahlığı dururken bir ışık görür gibi oldu: Zihninin içinde bir ışık ilk başlarda neredeyse dayanılmayacak kadar parlak penceresiz bir çukurda uzun süre saklanmış birinin gözüne gelen güneş ışınları gibi. Sonra ışık renk halini aldı: Yeşil, altın rengi, gümüş rengi, beyaz. Çok uzakta, sanki Elf parmaklarıyla çizilmiş küçük resimdeki gibi Galadriel Hanım'ın, Lörien çimleri üzerinde durduğunu gördü; elinde de armağanları vardı. Ve sen Yüzük Taşıyıcısı dediğini duydu Hanım'ın, uzaktan ama net bir şekilde, senin için bunu hazırladım. Fokurtulu tıslama yaklaştı; karanlıkta ağır bir amaçla hareket eden koca eklemli bir şey çıtırdıyordu. Kendinden önce kötü kokusu geliyordu. "Beyim, beyim," diye bağırdı Sam; hayat ve telaş geri dönmüştü sesine. "Hanım'ın armağanı! Yıldızcamı! Karanlık yerlerde sana ışık olacak bir şey olduğunu söylemişti. Yıldızcamı!" "Yıldızcamı mı?" diye mırıldandı Frodo sanki uykusunda cevap veren, pek bir şey anlayamayan biri gibi. "A, öyle ya! Neden unuttum onu ? Bütün diğer ışıklar söndüğünde bir ışık! Ve şimdi gerçekten de ancak ışık bize yardımcı olabilir."
Frodo derin bir nefes alarak doğrulup oturdu. "Son adım!" dedi. "Hu Smeagol! Yiyecek bulabildin mi? Dinlenebildin mi?" "Yemek yok, dinlenmek yok, Smeagol'e bir şey yok," dedi Gollum. "O sinssi biri." Sam dilini damağında şaklattı, ama sonra kendine hakim oldu. "Kendine kötü sıfatlar yakıştırma Smeagol," dedi Frodo. "Bu akılsızca bir şey, doğru da olsa yanlış da olsa." "Smeagol kendisine verileni kabul etmek sorunda," diye cevap verdi Gollum. "Bu sıfatı ona, her şeyi pek bilen iyi kalpli hobbit Efendi Samwise yakıştırdı." Frodo Sam'e baktı. "Evet, beyim," dedi. "Ben bu sözü kullanmıştım, uykumdan aniden uyanıp da onu ortalıklarda görüverince. Özür diledim ama yakında yaptığıma hiç de pişman olmamaya başlayacağım." "Haydi, o halde, bırakın bunu," dedi Frodo. "Fakat artık sen ve ben Smeagol, dönüm noktasına geldik gibi. Söyle bana. Yolun geri kalan kısmını kendi kendimize bulabilir miyiz? Geçidi ve geçide giden yolu görüyoruz artık; eğer o yolu şimdi bulabilirsek anlaşmamız bitmiş olacak. Sen verdiğin sözü tuttun ve özgürsün: Yiyeceklere ve dinlenmeye dönmek için özgürsün; Düşman'ın hizmetkarları hariç nereye gitmek istersen gidebilirsin. Hatta günün birinde seni ödüllendirebilirim, ben veya beni hatırlayanlardan biri." "Yo, yo daha değil," diye sızlandı Gollum. "Yo hayır! Yolu kendi başlarına bulamaslar, bulabilirler mi? "Yo, hayır, elbette hayır. Daha tünel var sırada. Smeagol yola devam etmeli. Dinlenme yok. Yemek yok. Daha yok."
Reklam
Ama o uzun bir öykü tabii ki; mutluluğu aşıp gidiyor ve eleme, hatta elemden de ötesine uzanıyor - Silmaril de yoluna devam ederek Earendil'e kadar geliyor. Acaba neden bunu daha Önce düşünemedim beyim! Bizde -yani sizde-de o ışığın birazcığı var, Hanım'ın size vermiş olduğu o yıldızcamda! Vay canına, düşününce, biz de hala aynı öykünün içindeyiz! Öykü devam ediyor. Büyük öyküler hiç bitmez mi acaba?"
Beyim, siz fikrinizi söylemeye bakınız, ben vatanım için hastayken de ölürüm, sağken de ölürüm. Bir kere ölsem, dirilsem, yine ölürüm.
Gollum'a dönerek, "Nerede olduğumuzu biliyor musun?" dedi. "Evet Beyim. Tehlikeli yerler. Burası Ay Kulesi'nden gelen yol Beyim, gelip Nehir'in kıyısılarındaki harabe şehre giden yol. Harabe şehir, evet, evet, çok kötü bir yer, düşmanlarla dolu. İnsanların öğüdünü dinlememeliydik. Hobbitler yoldan çok ayrıldılar. Şimdi doğuya gitmek lassım, ta oraya yukarı." Sıska kolunu karanlıktaki dağlara doğru salladı. "Bu yolu kullanamayıs. Yo yo! Gaddar kişiler gelir bu yoldan, Kule'den aşağı."
"Güney'in hikayeleri," diye devam etti Gollum yine, "parlak göslü usun boylu insanlar, onların taştan, dağ gibi olan evleri, Krallarının gümüş tacı ve Ak Ağaç: Ne mükemmel hikayelerdi. Çok yükssek kuleler inşa etmişlerdi ve bunlardan bir tanesi gümüşsü beyasdı ve bunun içinde aya benseyen bir taş vardı ve bunun etrafında da kocaman beyass duvarlar. Evet, evet, Ay Kulesi hakkında bir sürü hikayeler vardı." "Bu Elendil'in oğlu Îsildur'un inşa ettirmiş olduğu Minas Îthil olmalı," dedi Frodo. "Düşman'ın parmağını kesen Îsildur idi." 'Evet, O'nun Kara Eli'nde sadece dört parmak var ama o da yetiyor," dedi Gollum titreyerek. "Ve Îsildur'un şehrinden nefret ediyordu." "Nefret etmediği ne var ki?" dedi Frodo. "Ama Ay Kulesi'nin bizimle ilgisi ne?" "Şimdi beyim eskiden de vardı bu kule, hala da var: O yükssek kule, beyas evler ve sur; ama artık hoş değil, güsel değil. Çok önceleri ele geçirmiş burayı. Artık çok korkunç bir yer. Yolcular orayı görünce titriyorlar ve görmemek için hemen uzaklaşıyorlar, gölgesinden sakınıyorlar. Ama bey o tarafa doğru gitmek sorunda kalacak. Bundan başka tek yol orası. Çünkü dağlar orada daha alçak ve eski yollar sonunda tepedeki bir geçide gelinceye kadar dağlara tırmanıyor da tırmanıyor; sonra yeniden iniyor, iniyor Gorgoroth'a." Sesi alçalarak bir fısıltıya dönüştü ve Ürpererek titredi.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.