Kapitalist sistemde her yeni bilimsel hamle insan hayatını kolaylaştırırken, insanlığı binlerce yılda oluşturduğu değerlerinden uzaklaştırıyor. İnsanlığın çektiği acılar nispeten hafifliyor ama bununla birlikte insanlığın mutluluğunu da azaltıyor. Giderek daha mutsuz toplumların, daha mutsuz bireylerin ortaya çıkmasına yol açıyor.
Sayfa 268Kitabı okudu
Okunmaya o kadar değer ki
LEV TOLSTOY, İTİRAFLARIM’DAN Eğitimli ve bilge kişilerin ortaya koydukları akla dayalı bilgi yaşamın anlamını reddederken büyük insan kitleleri, bütün insanlık, bu anlamı akıldışı bilgiyle algılıyordu. Bu akıldışı bilgi ise inançtır, tam da benim kabul edemeyeceğim şey. Bu, Tanrıdır; altı günde yaradılış, şeytanlar ve melekler ve diğerleri.
Reklam
Kâinat ALLAH'ın Kanunlarıyla {Sünnetullah} İşler
*** Bilim adı altında eğitim ve öğretim hayatlarımızda yıllardır bize dikte ettirilen pek çok "yanlış doğru" özellikle kuantum fiziğinin hayatımıza girmesiyle, ALLAH'ın âdeta "Yeter kendinize verdiğiniz acılar, hâlâ öğrenemediniz" demesiyle, yukarıda saydığım pek çok ayrım ister istemez hükmünü yitirmeye başladı ve yeni bilimsel keşiflerle özellikle son 300 yıldır bilimin "değişmez" bazı temel ilkeleri altüst oldu. Ancak nedense pek çok yeni bilimsel olgu, halka direkt olarak açılmamaya devam ediliyor. Bilimin nedenlerine açıklama getiremediği kanunlar daha da yüzeye çıktı. Oysa o açıklamalar dini anlayışlarda vardı. ALLAH'ın kanunları {sünetullah} bunlar olmalıydı. Öyle çoktu ki... ***
Olayların anlamı yoktur onları biz anlam veririz olgun insan olaylara kendisinin anlam verdiğini bilir ve verdiği anlamdan sorumluluk alır. . Yetişme ortamı çocukların içinde büyüdüğü ailede sevgi mi yoksa korku mu daha baskın. . Uyumluluğu yüksek tanımlama sistemi ile ne olur bir Her şeyden önce kendisi ile ilişkisi olumlu yönde gelişir 2 kendi
çocuk, senin çocuğun doğdu. Ancak ölünecek bir yerdi orası, yabancı, yabancı, yabancıydı her şey, bizler, yani orada yatanlar da birbirimize yabancıydık, yapayalnızdık ve her birimiz ötekilere karşı nefret doluyduk, o karanlık, kloroform ve kanla, çığlıklarla ve inlemelerle tıka basa dolu olan salona bizi aynı yoksulluk ve aynı acılar fırlatıp atmıştı. Yoksulluğun aşağılanmadan, ruhsal ve bedensel utançtan yana maruz kalabileceği ne varsa hepsinin acısını orada, fahişelerin ve hastaların kader ortaklığını ortak bir bayağılığa dönüştürmeleriyle, genç erkek doktorların dudaklarında ironi ifadesi taşıyan bir gülümsemeyle savunmasız kadınların üstlerindeki örtüleri sıyırıp düzmece bir bilimsel tavırla ellerken sergiledikleri sinizmleriyle, hastabakıcıların açgözlülükleriyle fazlasıyla çektim –ah, evet, orada insanın utanması bakışlarla çarmıha gerilir ve sözcüklerle kırbaçlanır.
"Kapitalist sistemde her yeni bilimsel hamle insanın hayatını kolaylaştırırken, insanlığı binlerce yılda oluşturduğu değerlerinden uzaklaştırıyor. İnsanlığın çektiği acılar nispeten hafifliyor ama bununla birlikte insanlığın mutluluğunu da azaltıyor. Giderek daha mutsuz toplumların, daha mutsuz bireylerin ortaya çıkmasına yol açıyor."
Sayfa 268 - Dipnot YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kapitalist sistemde her yeni bilimsel hamle insan hayatını kolaylaştırırken, insanlığı binlerce yılda oluşturduğu değerlerinden uzaklaştırıyor. İnsanlığın çektiği acılar nispeten hafifliyor ama bununla birlikte insanlığın mutluluğunu da azaltıyor Giderek daha mutsuz toplumların, daha mutsuz bireylerin ortaya çıkmasına yol açıyor.
Sayfa 268Kitabı okudu
"Bilimsel olarak değerlendirildiğinde, birey, kendini sonsuza değin tekrarlayan bir birim, hatta alfabenin bir harfi ile adlandırılabilecek bir şeydir. Diğer yandan, bireyi anlamak için onu bir bilim adamının gönülden bağlı olduğu tüm kabul gören düşüncelerden ve kurallardan kurtararak, eşsiz bir birey olarak görmek, onu araştırmalarının tek gerçek ve en üstün nesnesi yerine koymak gerekir. Herkesten önce, bir doktor bu çelişkinin farkında olmak zorundadır. Bir yanda, bilimsel eğitiminin istatiksel verileri ile donanmıştır, öte yanda, özellikle ruhsal acılar içinde kıvranan hasta bir insanı tedavi ederken, onu bireysel olarak anlama görevi ile karşı karşıyadır. Yaklaşım ne kadar şematik olursa, hasta -haklı olarak- o kadar direnç gösterir ve tedavisi o kadar tehlikeye girer. Psikoterapist, ister istemez, hastasının bireyliğini (başkalarına benzemeyen kişiliğini) temel bir gerçek olarak görmek ve tedavi yöntemlerini buna göre ayarlamak zorunda hisseder kendisini. Bugün tıbbın tüm alanlarında, bir doktorun görevinin soyut bir hastalığı değil, bir hastayı tedavi etmek olduğu kabul edilmektedir."
Hayatım kolay değildi , az sayıda takıyı satarak kit kanaat sağladım . Bir devlet doğum evine gitmek zorunda kaldım . Sadece en yoksulların , toplum dışına atılmış ve unutulmuş olanların , çaresiz kaldıklarında gittikleri o , kurumda , orada yarı yoksulluğun döküntülerinin arasında , çocuk senin , çocuğun doğdu. Ancak ölünecek bir yerdi orası , yabancı , yabancıydı her şey , bizler yani orada yatanlar da birbirine yabancıydık , yapayalnızdık ve her birimiz ötekilerine karşı nefret doluyduk . O, karanlık ,kloroform ve kanlar çığlıklarla ve inlemelerle tıka basa dolu olan salona bizi aynı yoksulluk ve aynı acılar fırlatıp atmıştı .. Yoksulluğun aşağılanma dan ruhsal ve bedensel utançtan yana maruz kalabileceği ne varsa hepsinin acısını orada fahişelerin ve hastalrın kader ortaklığını ortak bir bayağılığa dönuştürmeleriyle , genç erkek doktorların dudaklarında ironi ifadesi taşıyan bir gülümsemeyle , savunmasız kadınların üstlerindeki örtüyü sıyırıp düzmece bir bilimsel tavırla eklerken segiledikleri sinizimleriyle hasta bakıcıların aç gözlülükleriyle fazlasıyla çektim ... Ah ! Orada insanın utanması bakışlarla çarmıha gerilir , VE ...sözcüklerle k KIRBAÇ-LANIR..!!
Büyük adamla senin arandaki ayrım şuradan geliyor; o yaşamın en büyük amacının para peşinde koşmak olmadığını biliyor, kızlarını toplumun yüksek katından gelme insanlarla evlendirmek, politikada yükselmek ya da üniversitede ünvanlar elde etmek istemiyor. O senin gibi olmadığı için, sen ona "dahi" ya da "kaçık" diyorsun. O ise kendi adına bir dahi değil, basit bir canlı olduğunu kabul etmeye hazır. Çünkü o gevezelikler yapılan toplantılara gitmek yerine, kendini inceleme yapmaya, düşünmeye, laboratuarındaki çalışmalarına vermeye adadığı için, sen ona "pek toplumsal olmayan" bir insan bakıyorsun. Çünkü o senin gibi pay senetleri almak yerine, paralarını bilimsel araştırmalara adadığı için, sen ona "deli" diyorsun. Sen kendini ölçü tanımaz bir yozlaşmaya bırakmışsın, küçük adam; sen kendini tipik olağan bir insan saydığın, "homo normalis" saydığın için, sade ve içten bir insana "anormal" diyorsun. Sen ona kendi acınası "ölçüler"ini uyguluyorsun, sonra da kalkıp yolundan saptığı sonucuna varıyorsun. Sevgi dolu ve hizmet sever bir insanı, ister kahvede olsun, ister sarayda, farkında olmadan tüm toplantılardan kovan sensin, küçük adam, çünkü sen ona soluk aldırmıyorsun. Ona yıllarca olmayacak acılar çektirip bugünkü duruma getiren kim? Sen, senin hafifliğin, senin dar kafalılığın, yanlış düşünüşlerin..
Sayfa 36 - yaprak star
122 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.