Jung Mısır, Cezayir, Tunus ve Büyük Sahra’ya geziler yapmış olduğundan İslam anlayışına karşı da yabancı değildir. “Dört Arketip” adlı kitabında Kuran’daki Kehf (mağara) suresinden bahseder. Psiko-mitolojik bir yaklaşımla yorumlamış olduğu bu sureyi 1938 yılında Eranos konferansında sunmuştur. Anlatıların sembolik olduğu ve içeriklerinin insanın dönüşüm süreçleri ile ilgili olduğuna dair bu yorumlar, Sufi yorumlarla benzeşmektedir.
Jung’a göre günümüzde tanrılar hastalıklara dönüşmüştür. Zeus artık Olimpos’un değil, solar pleksus’un hâkimidir. Bilinçdışı figürleri olan yalnızca tanrılar değil, animus ve anima’dır. Wilhelm’in Hun sözcüğüyle özdeşleştirdiği animus, yang ilkesine ait ve erildir. P’o ise anima’ya karşılık gelir ve alt, dünyevi, bedensel canı temsil eder, yin ilkesine aittir. Animus göksel kalptedir. Gündüz gözlerde (bilinçte) yaşar. Gece ise karaciğerde barınır. Bu ikili, yaratıcının evinde birleşmiştir. Jung erkekte anima’yı bilinçdışına bir köprü olarak ele alır. Bilinçdışının bakış açısına dayanan Doğu, bilinci anima’nın bir etkisi olarak görür. Kuşkusuz, bilinç asıl olarak bilinçdışından ortaya çıkar.