Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Biliyorduk o an eğer isterlerse vurabilirlerdi. Ama sadece oyun oynuyorlardı, vurmak istemiyorlardı.
Sayfa 84
Sıcaklarla birlikte kene kabusu geri dönmüştü. Ölen öleneydi. Karabük'te 75 yaşında bir kadıncağız vefat etti. Cenaze namazını kıldıran imam ''Fuhuş arttığı için oluyor bu işler, cezalandırılıyoruz'' dedi. Seks kölesini biliyorduk ama... Seks kenesi'ni ilk defa duyuyorduk.
Sayfa 146
Reklam
Askerler babamı almak için geldiklerinde annemin Burda dergilerinin model paftalarını gizli planlarmış gibi dikkatle incelemişler, ne olduğunu anlamadıkları için de oracıkta paramparça etmişlerdi. Askerler çok az şey biliyorlardı, bilmedikleri şeylerden korkuyor,yok etmek istiyorlardı. Biz askerlerden daha çok şey biliyorduk ve biz de bildiğimiz dünyanın bir an önce yıkılıp gitmesini bekliyorduk.
Doğru bendim yanlışsa sen.İkimizde biliyorduk ki yanlış her zaman doğruyu götürürdü.
Yanılmıştık. Ve bunu fark ettiğimizde şunu da çok iyi biliyorduk. Açığa çıkan bir yanılgı daha fazla görmezden gelinemezdi. Geriye tek bir şey kalmıştı; bitirici darbeyi kimin indireceği. Yanılmıştık. Ve hiçbir yanılgı sonsuza kadar görmezden gelinemezdi.
221 syf.
·
Puan vermedi
Karşıma bir Kırım türküsünün sözleri çıkıyor. “Şu Yalta’da mal yükledim,gemim dolmadı/Aluşta’dan bir kız sevdim,menim olmadı.” Acaba melodisi nasıl bu türkünün? Merak ettim doğrusu. Mırıldandım bir şeyler...Uydurmaya çalıştım. Kırım,ey güzel Kırım! Acılı insanların ata yurdu. Sinesinde sürgün beslenmiş topraklar,Karadeniz’in karşı kıyısı. Bazen gözlerimi sahilde ufuklara dikiyor ve sanki seni görecekmişim gibi uzaklara bakıyorum. Sahile vuran bir dalga sanki senden selam getiriyor bana. Seni düşündükçe kanıyor yürek. Hüzünle eşanlamlıdır ismin benim için!.. Bu eser de bir bakıma Cengiz Dağcı jübilesini yapıyordu;zira son yıllarında görme konusunda ciddi sıkıntılar çektiğini biliyorduk. İyi ki yaşamış;iyi ki yazmış diyesi geliyor insanın...
İhtiyar Savaşçı
İhtiyar SavaşçıCengiz Dağcı · Ötüken Neşriyat · 2017146 okunma
Reklam
Birbirimizi tanımadan çok önceleri biribirine eş rüyalar görmüştük. Karşılaştırmıştık, biliyorduk. Aynı yılın aynı ayında (1919 Haziranı) birbirinden çok uzak iki ülkede, yolunu şaşırnıış bir kanarya hem onun hem de benim penceremden içeriye dalıvermişti kanatlarını çırpa çırpa.
Biz (büyük ağabeyim N. ve ben) hiç olduğumuzu biliyorduk, acı çekiyorduk hiçliğimizden. Kızım bilmiyor, karım bilmiyor, küçük ağabeyim bilmiyor, dünya bilmiyor.
Burada daha ne kadar öleceğim? Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca kestiğiniz yerde? Ben size alışamam.Tehdit: koltuğunuzun bedeninizle dolmaması. Tehdit: bir merdivenin uygunsuz konumu, gözüme saldıran güneş ışınlarında yüzünüzün yokoluşu. “Ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve sadece orada.“ Öylesine yoksulluk, bir sevi düşünün bu kadar yayılması günlere, hiç karşılıksız… Ağlıyorduk. Ben bu ıslaklığı tanıyordum, düşümde böyle düşünüyordum size dokunurken. Siz bu ıslaklığı tanıyordunuz, düşümde böyle düşünüyordunuz. Nasıl biliyorduk, nasıl? Her ışıltılı anın acı yükünü, ülkemizin sonsuzca yumuşayarak kuraklıktan kurtulduğunu: bu gözyaşlarının susulmuş her çığlık, beklenmiş her sevinç için, onun için bu kadar akıcı, saran ve parlak. Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor, varolanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer ediniyor. Bir sabah, bedenimin tüm hücrelerini ele geçirmiş bir acıyla uyanıyorum, bundan böyle, nereye baktığı bilinmeyen gözlerinizle her karşılaştığımda katlanacak bir acıyla. Onu sürükleyeceğim. Sürükleyeceğim ki açığa çıkarılamayacak, tanımlanabilir gün ve gecelere maledilemeyecek bir sevi karabasanından aldığım pay, saygısını bulsun içkin dünyasında “Ben”in.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.