gel ve al
bazı sahneler, bazı cümleler vardır ki, okyanusların karanlıklarında yüzen fosforlu balıklar gibi hafızanızın derinliklerinde ışıklar saçarak yalnız başlarına dolaşırlar.
kendi içinize kapandıkça, yalnızlaştıkça, hayatın görünen yüzünden diplere kaçtıkça, osahnelerle cümlelerin ışığı daha keskinleşir, renkleri daha canlanır, onlara
Gecedir: Şu an bütün fıskiyeler daha gür sesle konuşur. Benim ruhum da bir fıskiyedir. Gecedir: Ancak şimdi sevenlerin bütün türküleri coşar. Benim ruhum da bir sevenin türküsüdür.
İçimde dindirilmemiş, dindirilemez bir şey var. Bu, sesini yükseltmek istiyor. İçimde bir sevme isteği var ki aşkın dilini konuşuyor. Ben ışığım. Keşke gece olsaydım!
"Birinin astı olmak pek hoşuma gitmiyor. Ha bezelye ha mercimek tanelerini saymışım, ne fark eder? Sonuçta dünyanın bütün işleri aşağılıktır; başkalarının sözüyle, hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi olmaksızın, para, şan şeref ya da bilmem ne uğruna didinen biri her zaman bir budaladır."
Bilmek bir tutumdur, bir tutkudur. Aslında onaylanamayacak bir tutumdur; çünkü içki tutkusu, cinsellik tutkusu ve zorbalık tutkusu gibi, bilmek zorunda olmak tutkusu da ortaya dengesiz bir karakter çıkarır.