Bir yazgımız olduğunu bilmek ve ne yazıldığını hiç bilmemek: Dert değil!
Aziz Augustinus'un zaman üzerine söyledik­leri, aşk için de geçerli. Hakkında ne kadar az dü­şünürsek bizim için o kadar apaçıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız. İnsanoğlunun, kültür tarihinin baş­langıcından bu yana sanatçı sıfatıyla ya da Or­pheus'un döneminden bu yana ozan sıfatıyla aşk meselesini hiç bıkıp usanmadan ele almış olduğu gerçeği, bu durumun tuhaflığının teyididir. Çün­kü bilindiği üzere ozanlar bildikleri konu üzerine değil, bilmedikleri konu üzerine yazarlar ve bu­nun nedenini bilmemekle birlikte, bilmek için ya­nıp tutuşurlar. Aşkı bilmemek, ''aşkın-ne-anlama­ geldiğini-bilmiyorum" durumudur; ozanı kalemi, dolmakalemi ya da liri eline almaya iten birincil neden. (Hiddet, matem, taşkınlık, para vb. tama­ mıyla ikincildir.) Aksi geçerli olsaydı şiirler, ro­manlar, tiyatro oyunları değil, salt tebliğler olur­du elimizde.
Sayfa 11 - Can Yay. 1. basam: Kasım 2014, istanbul
Reklam
Gene keder doldum kadehinde Şimdi iç desem sarhoş olucak Dök desem ziyan Bazen her bir şeyi bilmek Bilmemek kadar güzel geliyor Bazen unutmak Unutamamak la geliyor Ben ne yapsam seni umutlandıracak Ne yapmasam senle dolduracak Öyle düşünceler sarıyor ki Gitsem köyüme çoban Gelsem şehire kuzu kurtsuz ürkek Bilemiyorum bazen okadar çok zor soruyorsun ki sevdayı Cevap Ları bulamıyorum Kaç defa daha okuyup anlıyacağım Doğruyu bulmak için zamanım olucakmı Onuda bilmiyorum ki Neyi bilirsin diceksin sınav sonunda Doğruyu bilemediğim sorunun yanlışı Nerden bileyim Sensiz ne yaptığımı doğrunun ne olduğunu Belki de hiç bilemicem Ama bu sınavdan kaldığımı ve tekrarına giremiceğimi biliyorum
peri tozu güncesi
önce birkaç parçaya bölünüp peşinden un ufak edilmiş bir taze -artık değil- bütünün muhtelif yerlerinden oymaya yeltenenlerden biri olarak yazıyorum: " kolay değildi -başta- " oyarak, özensizce inceltilmiş parçalar, ufalanabilecek raddeye getirildiğinde, biri çıkıp "dur" demedi. dense, duyulur muydu; dendi de, ikazlara sağır
Güven ancak bilmek ve bilmemek arasındaki bir durumda mümkündür. Güven, hakkındaki bilgisizliğime rağmen Öteki ile olumlu bir ilişki kurmak demektir. Bu da bilginin mevcut olmadığı durumda eylemi mümkün hale getirir. Her şeyi önceden bilmem durumunda güven gereksizdir. Şeffaflık her tür bilgisizliğin ortadan kaldırılmış olduğu bir durumdur. Şeffaflığın hâkim olduğu yerde güvene yer yoktur. "Şeffaflık güven yaratır" yerine "şeffaflık güveni ortadan kaldırır" demek gerekir. Şeffaflık talebi, güven kalmadığında yüksek sesle dile getirilmeye başlar. Güvene dayanan bir toplumda mütecaviz bir şeffaflık talebi olmaz. Şeffaflık toplumu, azalan güven nedeniyle kontrole önem veren bir güvensizlik ve şüphe toplumudur. Yüksek sesle dile getirilen şeffaflık talebi toplumun ahlaki temelinin kırılganlaşmış olduğunun ve dürüstlük, doğruluk gibi ahlaki değerlerin giderek önemini yitirdiğinin bir göstergesidir. Çökmekte olan ahlaki merciin yerini yeni toplumsal buyruk olarak şeffaflık alır.
"Cehalet hiçbir şey bilmemek ve iyinin cazibesine kapılmaktır. Masumiyetse her şeyi bilmek ve yine de iyinin cazibesine kapılmaktır."
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.