"Sen bana hiç gelmedin, ama ben de senden hiç gidemedim. En acısı da ne biliyor musun? Gözümün önünde etimi kemiğimden sıyırdın, yine de vazgeçemedim senden. Ve yine de bilmiyorsun beni. Hiç bilmedin. Belki de hiç bilmeyeceksin."
Felsefeyle siyasetle ve ekonomiyle ilgilenen kişiler ö kadar bahtsız insanlar ki diğer bilim ve sanatla uğraşanların maruz kalmadığı davranışlara maruz kalır. Çünkü diğer bilimlerde ve sanatlarda insan bir konuyla ilgili bir şey bilip bilmediğini daha kolay farkedebilir ve kendini frenleyebilir. İş soyutlaşmaya başladıkça insanın bunu farketmesi daha da zorlaşıyor. Mesela tarih ile ilgili konuşulacağı zaman, Malazgirt savaşının kimle kim arasında olduğunu, nerede olduğunu tarihini vs. ya bilir ya bilmez, ona görede karşı tarafın bilgisine saygı gösterir. Fakat iş felsefeye, siyasete gelince yani bilim ve sanat soyutlaşmaya başladıkça insan ahmaklaşmaya başlar. Çünkü kişi felsefik bir sorunu düşünebiliyordur ve onun hakkında fikir yürütebiliyordur, bu dallarda kişinin bilgisizliğini farketmesi daha zordur, çünkü yapabildiğini zannettiği bir şeyler vardır. Mesela iyi ve kötü kavramları üzerinde konuşurken, felsefede önceki filozoflar bu konuda neler söylendiğini bilmeden, bir argüman nasıl çürütülür ya da nasıl bir argüman oluşturulur bunun eğitimini almadan, mutlaka bir fikri öne sürebilir. Çünkü bunu yapabiliyordur. Basit bir şekilde ifadesi budur, bu durumun. "Çünkü yapabiliyordur." söylediği argümanın kalitesi ve yöntemi mühim değildir, çünkü mühim olduğunu bilmiyordur. Bunu da çoğu zaman anlatamazsın karşı tarafa, çünkü tekrar ediyorum "yapabiliyordur". Ah ah Türkçe'de hep anlatırlardı -e bilmek eki diye, hiç bahsetmediler -e bilmenin insanda ne gibi ahmaklıklara yol açtığını.
Reklam
Benim Annem Hiç Olmadı ki
Ben onu, hiç görmedim, Bu yüzden, tanımadan yazıyorum, Anneyi,anne sevgisini, Soranlara. Şöyle bir düşünüyorum da; Anne sevgisi, Olsa,olsa; Bir güneş ışığı, Ama sıcacık,sımsıcak,
"Açık Mektup :) Seni kırmayacağım demiştim @milta :)
"Merhaba benim kalbimi görebilen can dostum Nazile Serna ; Sen beni yokluğunun bitimsiz kederine terk edip gideli, yıllar geçmiş. Peki ben neden, daha iki gün önce Antikacılar Çarşısı'ndaki çay evimizde buluşup, şen kahkahalarımızla söyleşmişiz gibi hissediyorum ? Neden yüzünün her tatlı kıvrımı gözlerimin önünde, sesin hala
Onsuzluk
Bugün günlerden yağmurlu bir cumaydı. İşten çıkmış otobüste kafamı cama dayayıp "çok eski şarkı" isimli müziği dinliyordum. Sözlerinde "iznin olmadan hala seviyorum seni" geçiyordu. Evet, onun izni olmadan hala onu seviyordum. Onu "kafamda dönüp duran plaklar" gibi çalıp duruyordum adeta... Sanki bedenime tüm
Koşuyor koşuyor koşuyordum. Bir şeylerden kaçıyordum. Neden kaçtığımı bilmeden. Bir taşa takılıp düştüm ansızın. Gözlerim göğe çevrildi. Baktım o uzun uzun gelen aslında saniyeler süren zaman dilimi boyunca. Ne kadar da karanlık ? Içim gibi..  ya da şey köydeki o dipsiz kuyunun karanlığı. Hangisiyidi karar veremedim. Düşündüm, durdum. Durup, düşünmemiştim ki hiç. Peşimdeki şey neydi bulmuş muydum ? Ya da bulduğumu sanmıştım. Kötü düşünceler insanın gölgesidir derler. Gölgemden kaçmıştım ama saklanamamıştım. Bir anda beliriverdi yine kafamda bir şeyler. Git, git dedim. Beynim, benim beynim. Beni neden dinlemiyor? Anlam veremedim. Anlamsızlaştım. Gitmedi gölgem. Ne yakalayabildim ne de yok edebildim. Benimleydi hep benimleydi. Yok saydıkça daha çok var oldu. Deli miydim ? Delirdim mi ? Biri bana yardım edebilir mi ? Ben kendime edemiyorum. Benim düşüncem benim gölgem benim beynim ama benim olması baş edebileceğim anlamına gelmiyor değil mi ? Yardım et, yardım et, yardım et. Lütfen yardım et. 4 oldu 40 olsa gerçek olur mu ? Bilmiyordum. Sorular arasında kayboldum. Cevaplar yoktu çünkü. Gölgem ben olmuştum. Insan kendinden kaçamazdı. Geç anladım. Anladım ama bu hiç bir şeyi çözmedi. Bir de buna üzüldüm. Sonra uyudum. Zaten herkes bir gün uzun uzun uyumayacak mıydı?
Reklam
152 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.