Ah, söndü mum; aydınlık senin avuçlarında
Senin adınla kuşlar uçuyor biteviye
Ya tezyin et ruhumu varlığınla yeniden
Ya da bu karanlıkta ışıkla yoğur beni
Hasretimi hüzünle bıraktım gökyüzüne
Fırtınalar sonrası ufkumda siyah kaldı Hayatımdan geriye bin bir ah, günah kaldı
Ne olur çağır beni
Ne çok anlatacağı var herkesin
ve ne çok dinleyeni…
Bense iki lafın elinde kırılırım her sabah
Susarım el mahkum
Çünkü konuşmak caiz değil;
Çünkü konuşmak büyük günah…
* * *
Ben de ne yapayım seni düşünürüm…
Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez "neredeyim" diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün
Âh n'idem ben bir dem emrin tutmadum
Bir gün ol dediği yola gitmedim
Nâzenîn ömrü kamu verdim yele
Nefsim arzularına yıla yıla
Ömrümün kadrini hergiz bilmedim
Şimdi bildim ille ömrü bulmadım
Saç sakal ağardı gönlüm kapkara
Kılmadım bir iş ki karam ağara
Benem ol yüzü kara vü 'âsî kul
Bencileyin 'âsî kul gelmiş değil
Hiç nefes olmaya 'isyân etmedim
Hem dahi bir doğru yola gitmedim
Her nefesde işledim ben bir günâh
Bir günâh içün demedim bir gün âh
Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer;
oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmali sizin için.
Ah, ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, degil Hristiyan, degil Müslüman, insan bile degillerdi.
Öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardi ki, dedim bunlari tabiatin kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasini yapmışlar.