Şans eseri bir arkadaş evinde rast geldiğim bu kitabı elimden bırakamayıp bir çırpıda okudum. Yaşar Kemal okumayı özlemişim (en son --sonradan dördüncü kitabının da çıkmasıyla dörtleme olan-- Bir Ada Hikayesi üçlemesini okumuş ve çok ama çok beğenmiştim).
Bu kitapta Yaşar Kemal muhtelif konularla ilgili görüşlerini, röportaj ve konuşma notları aracılığıyla anlatıyor. Kitabın ilk basımının 2009 yılında yapılmış olmasına rağmen kitapta yer alan bazı metinlerin çok daha önceki yıllarda kaleme alınmış olması, ayrıca bunların bugün de geçerliliğini koruyor olması dikkatimi çekti. Kitabın en beğendiğim bölümleri --kitaba ismini de veren-- "Binbir Çiçekli Bahçe" ve "Edebiyatın Gücü" oldu.
Son bir not olarak, "Binbir Çiçekli Bahçe" 'de Sait Faik'le kurdukları hayale bayıldığımı da eklemiş olayım.
Yazılı edebiyat olmazsa hiçbir dil gelişmez, on bin yıl geçse de yazılı edebiyat olmazsa hiç gelişemez. Orta Asya dillerinin böyle değişmeden kalmasının sebebi yazılı edebiyatları olmamasındandır.
Dünyanın bütün kültür değerlerine başvurmak zorundayız, ama temel kendimiz olarak, kendi kültür değerlerimiz ile yetiştikten, büyüdükten, kaynaştıktan sonra... Bir Türk romancısı, bir halk hikayecisi Köroğlunu nasıl anlatır bilmiyorsa, bir masalcının ustalığına varmamışsa, Dede Korkutu okumamışsa, Yunusu ezberlememişse, Karacaoğlanı, Pir Sultanı yüreğinin derinliğinde duyamamışsa, onun bir Homerosu anlayabileceğini sanmıyorum. Bir Kafka'ya, bir Çehova, bir James Joyce'a varabileceğine inanmıyorum.
Bozulmuş bir edebiyat sağlıksız bir toplumun ürünüdür. Bir toplum bütünüyle edebiyatına yansır. Edebiyat en etkili sanat olduğuna göre toplumdaki bozulmalara, yabancılaşmalara karşı da savaşım vermeli.
Bir evrensel kültür vardır, bir de yerel kültür. Yerel kültür olmadan hiçbir şey yapamazsın. Yerel kültürün üzerine yani sağlam zeminin üzerine bir miktar bile olsa evrensel kültür eklemek, yerel kültürü zenginleştiriyor, güçlendiriyor.
Orta Anadoluda, Göremede öteden beri insanlar ısınmak, aydınlanmak için yakacak bir şey bulamamışlardır. Bu bozkırlarda ne odun ne de yağ bulunur. Güneş batımından sonra zifiri bir karanlık kaplar etrafı. Karanlık insan soyunu her zaman korkutmuştur. Oysa bu bölgede topladığım tüm efsaneler ışıktan söz eder. Doğa üstü ışıklar ararlar ve bulurlar... Her yer aydınlıktır. Burası bir ışık cennetidir.
Buna karşılık benim bölgem Çukurovada Toros dağları var. Yaylaya çıkıldığında gece boyu çam çırası yakılır. Evlerin önünde ateş yanar. Işık, insanların gündelik yaşantılarının bir parçasıdır. Çukurovada ışık efsaneleri üretilmemiştir. EFSANELERIN ÇOĞUNUN SOMUT YAŞAMA YANIT VEREN BİR SOMUT TEMELİ VARDIR.
Evren Paşa, benim canımla oynadı. Dil Kurumunu kapatmak ne demek? Atatürkün vasiyeti var, mülkünü Dil Kurumuna bağışlamış. Paşa, mülk yağmacılığı yapıyor. Dil Kurumu, Mustafa Kemalin kurduğu, bu ulusu ulus yapan iki önemli kurumdan biri. Sevr olsaydı, Anadolu Türklüğü diye bir şey kalmayacaktı, o kesin... O ne yapmış, bir de dilini kurtarmak istemiş. Çok da tutumlu bir adam, devletin parasını harcamamak için çabalıyor. Kişisel parasıyla iki kurum kurmuş. Nasıl Kurtuluş Savaşında hayatını koymuşsa, ulusun hayatı için önemli gördüğü Dil ve Tarih Kurumlarını da kendi parasıyla kurmuş.