Bir iz, bir işaret, bir koku, bir ses, bir tat, bilmediğim, hiç ama hiç bilmediğim ama varlığından emin olduğum ve görünce hemen o olduğunu anlayacağım bir şey arıyordum sanki.
"Cogito ergo sum" diyerek hayatımıza giren ve daha da pek çıkacağa benzemeyen Descartes "hayvanlar hissetmez" diyecek kadar ileri giderek, onların bir ruha sahip olmadıklarını ileri sürmüştür. Bu konuda tamamen farklı düşünen Hayrettin Poldo ise, hayatın aksiliklilerinden, mutsuzluklarından kaçmak için "kedilerin ve müziğin" en münasip yol olacağını söyleyen Albert Schweitzer'e daha yakın bir "duruşu" benimseyerek uzun uzun düşünmüş ve nihayet yağmurlu bir kış akşamında, tıpkı Schweit zer gibi , batılı ahlak felsefesinin doğaya bakışının 17.yüzyıl Fransız düşünürü Rene Descartes'ın etkisiyle giderek bozulduğu sonucuna varmıştır.
Emir Kusturica'nın müzikleri Goran Bregoviç tarafından yapılan 1993 yapımı filmi Arizona Riiyası'nın şarkıları arasında yer alan ve Doli'nin "aasabını" bozan sözler şöyledir:
"İnsan düşünür
At düşünür
Koyun düşünür
İnek düşünür
Köpek düşünür."
Güneş o kadar güzel ki ! Pencerenin önünde, yastığımın üzerinde hafif hafif kestiriyorum, denizin kokusunu içime çekiyorum, güneşin her bir ışınını tüylerimin üzerinde tek tek hissediyorum.
Sessizlik, huzur ve limon ağacı!
Beni bu kitabı okumaya iten iki öğeden bahsetmek istiyorum. Ilki şükran yiğit'in bir akdeniz kedisinin hatıraları kitabında tanıdığım kalemiydi. Kitap hala favori listemin en tepelerinde. Döne döne okurum. İkincisiyse içinde olsamda adı geçtiğinde kalbimin hızla çarpmaya başladıgı Ankara. Bu iki öğe birleşince okumakta ayrı bir zevk verdi. Okumaya başladığım anda "kadının adı yok"umsu bir keyif almaya başladım. Mahalle kültürü- çocuk etrafında gelişen edebiyatı çok seviyorum. Güzel bir tercih oldu. Edebi yönü kuvvetli olmakla birlikte ufak tefek problemlerde vardı. Mesela ilk bölümü çok sevdim. Lakin bölümler arası geçişlerde tam odaklanamadım. Bir de mantıgini bir yana bırakıp tamamen kalp endeksli hareket eden, ölümü özleyen ve çağıran erkek tiplemelerinden pek hoşlanmıyorum. Kitabın baş karakteri ankara zannetmiştim, değilmiş. Aslında bir baş karakterin olduğunu söylemekte güç. Sonundan pek hoşlanmadım. Bir cok sey havada kaldı. Çok kopukluk var. Olay örgüsü ise orta düzeydeydi. Yine de dilinden ve anlatımından memnun kaldım.
Sesi kulaklarımda derin düşlere dalardım bazen, bazen de yine aynı büyüleyici sesle, sanki hayata o gün, orada, o anda başlayıverecekmişim gibi uyanırdım dünyaya.
Cuma sevdiğim gün, çünkü o gün pazara gidiliyor, gelirken ciğer de alıyorlar, dolaba koyuyorlar. Bütün gün buzdolabının önünde yattım, çamaşır makinasını da çalıştırdılar, biraz seyrettim, zevkli oluyor.
Sadece bir göz gezdirip daha sonra başlayacağım dediğim bu kitabı bir çırpıda okudum.
Doli gerçekten de tam bir efsane ilk baş kapaktaki bu şirin sarmanı doli sandım. Fakat ilk resim alt yazılarını okuduğum için doliyi gerçek doli gibi zihnimde belirtme fırsatım oldu. Kendini tutamayacak derece de bir kedi severseniz bu kitabı okumalısınız. Resmen favorim oldu. Bir kedinin gözünden kaş sokaklarını, aşkı, kıskançlığı, terkedilmeyi, aile bağlarını görmek isterseniz ideal bir kitap. Bana o kadar hitap ediyor ki böyle bir kurguyu kendim yaratmaya kalksam bu kadar mükemmel yazamazdım