''Ölene kadar seveceğim'' yemini ne kadar temelsiz aslında, boş bir dayatma. Şu anı bilebiliriz sadece, koca bir ömre dair edilen her taahhüt, özünde zorlama...
’Yani, palto için gerekli olan paranın ilk yarısı elindeydi, ama diğer yarıyı nereden bulacaktı? Bir kırk ruble daha nereden bulabilirdi ki? Akakiy Akakiyeviç, düşündü… düşündü… ve sonunda günlük harcamalarını kısmak zorunda olduğuna karar verdi; en azından bir sene boyunca bunu yapması şarttı. Akşamları çay içmeyi bırakacak, mum da yakmayacaktı; eğer çalışması gerekiyorsa, ev sahibesinin odasına gidecek ve işini onun mumunun ışığında görecekti. Dışarı çıktığında ağırlığını ayaklarına vermeden, nerdeyse parmaklarının ucunda basarak yürüyecek ve elinden geldiği kadar adımlarını, düzgün kaldırım taşlarına denk getirmeye çalışacaktı, böylece ayakkabılarının tabanları hemen aşınmayacaktı. Çamaşırlarını da yıkamaya daha seyrek gönderecek, böylece onların da hemen yıpranmasını engelleyecekti. Eve döner dönmez eskimesinler diye derhal giysilerini çıkaracak, sadece umarsızca geçip giden zamanın bile merhamet ettiği eski pamuklu gecelik entarisiyle oturacaktı. Doğrusu ya, başlarda bu sıkıntılara alışmak Akakiy Akakiyeviç’e oldukça zor geldi, ama bir süre sonra teker teker hepsine alıştı ve işler rayına girdi; hatta akşamları aç açına uyumak bile onu rahatsız etmemeye başladı. Evet, belki karnı doymuyordu, ama tüm düşüncelerinde yer eden ‘gelecekte sahip olacağı paltoyla ilgili hayaller’, ruhunu yeterince besliyordu. Sanki yaşamında eksik olan bir şeyin yarattığı boşluk doldurulmuştu; sanki evlenmişti; sanki yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi…’’
Reklam
Senebesene yanlış hayaller, yanlış erkekler, yanlış ilişkilerle yıpranmış; babasız büyümenin kırgınlığını hala atlatamamış; sevgilileriyle kanlı bıçaklı olmuş, kalp kırmış ve kalbi kırılmış; el âlemin ne dediğini gereğinden fazla ciddiye alan, hâlâ tam olarak kendini tanıyamayan; Allah ya kendisini sevmezse, görmezse, esirgemezse diye endişe eden, gene de O’na sitem etmekten geri duramayan; sadece roman yazdığı zaman mutlu ya da tam olabilen; edebiyat dışında geçen her anı soru işaretleri, çelişkiler ve yalpalamalarla örülü; tam olarak neden yazı yazdığını bilmeyen ama yazı yazmazsa yaşayamayacağına inanan; henüz yeterince olmamış-pişmemiş-büyümemiş, layıkıyla “elhamdülillah” dememiş; ha bire düşüp dizlerini kanatan yarı kız çocuğu yarı kadın bir mahlûk görüyorum kendime bakınca. Ama bunu itiraf etmeye dilim varmıyor…
Onu dikkatle izliyordum. Hala gülümsüyordu. Bu kadar güzel birinin gerçek olabileceğine inanmak çok zordu. Onun ani bir toz bulutu içinde kaybolmasından ve bu rüyadan uyanmaktan korkuyordum.
Sayfa 80
Her ciddi siyasi protesto mevcut olmayan adalete yapılan bir çağrı ve bu adaletin istikbalde gerçekleşeceğine dair bir umuttur; ancak protestoların birincil nedeni bu umut değildir. Karşı çıkmamak son derece onur kırıcı, küçültücü, ölümden de beter olacağı için protesto eder insan. Barikat kurarak, silahlanarak, açlık grevi başlatarak, omuz omuza haykırarak ya da yazarak karşı çıkar; çünkü gelecekte ne olacak olursa olsun, içinde bulunduğu ânı kurtarmaktır derdi. Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkûm edilmeyi reddetmektir. Bu sebeple, gerçekleşirse eğer, o anda küçük bir zaferdir protesto. Her an gibi geçici de olsa iz bırakır. Geçip gitse de belleklere kazınmıştır. Protesto aslında başka, daha adil bir gelecek için göze alınmış bir fedakârlık değildir; içinde bulunulan zamanın kifayetsiz bir kurtarılışıdır. Mesele, kifayetsiz sıfatıyla tekrar tekrar nasıl yaşanabileceğidir.
Sayfa 87
"Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur; hâlâ -ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hâlâ seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire, aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın."
Sayfa 19
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.