D.H. Lawrence’in bu güzel mısraları üzerinde derinlemesine düşünün:
Razı mısın silinmeye,
Silinmeye, iptal edilmeye, hiçbir şey olmaya?
Hiçbir şey olmaya razı mısın,
Gömülmeye unutuluşa?
Hayırsa, asla gerçekten değişmeyeceksin.
Zümrüt-ü anka yeniler gençliğini
Sadece yandığında, diri diri yandığında,Top top sıcak kül olana kadar yandığında. Efsane, sadece ölerek dirilen kuşun, kendini yakarak, kendini tamamen yakarak yenileyen, ölümü yeniden doğuş olan, Zümrüt'ü Anka’nın güzel efsanesi... Zümrüt'ü anka efsanesi bütün farkına varmış insanların efsanesidir. İsa, aynı efsanenin bir başka temsilcisidir: çarmıha gerilme ve diriliş. Beyazıt, “Ben gittim, ben yokum” der. Bu ölümdür. Fakat bu ölümden, ölümsüz bir şeye ulaşılır, ölümsüz bir şey bulunur bu ölümde. Fakat insanlar kurnazdır: Tanrı’ya da sahip olmak isterler. İyi bir banka hesapları olduğunda Tanrı’nın da avuçlarının içinde olmasını isterler. Tanrı’nın da kendi malları olmasını isterler ki böylece ortalıkta böbürlenebilsinler ve “Tanrı’yı biliyorum” diye iddia edebilsinler. Tanrı’ya hükmedilemez. Tanrı bir mal değildir. Tanrı’ya sahip olunamaz. Tanrı bir aşk ilişkisidir; sen sadece onun içinde eriyebilirsin. Ve tekrar hatırla: bu erime bir sen içinde erime değildir, bu erime yalnızca, kendini kendi içine bir bırakıştır. Kendi varlığının içinde yok olduğun zaman ve geriye “Ben” diyebilecek hiçbir merkez kalmadığı zaman Tanrı’nın ne olduğunu bilirsin.