Medeniyet bilhassa anneliği aşağılamıştır. Hiç tereddüt etmeden, satıcı, manken, eğitici (diğer çocukların), sekreter, temizlikçi gibi meslekleri annelik vazifesine tercih etmiştir. Medeniyet anneliği kölelik ilan etmiş ve kadına bundan kurtuluş vadetmiştir. Medeniyet, kaç kadını aileden ve çocuktan ayırarak (ona göre "özgürleştirerek") bir memur ya da işçi yaptığı ile ilgili bilgileri büyük bir gururla ilan etmektedir. Bunun tam tersi bütün kültür ezelden beri anneyi yüceltmiştir. Anneyi bir sembol, bir sır, kutsal bir varlık olarak addetmiştir. En güzel mısralarını, en dokunaklı tonlarını, en hoş tablo ve heykellerini ona adamıştır. Medeniyet dünyasında annenin sürgünü devam ederken, Piccaso büyüleyici tablosu Annelik'i resmediyor, bu muazzam methiyesiyle "anne"nin kültür için hâlâ var olduğunu ilan ediyor. Kreşlerle birlikte huzur evleri de gelmektedir. İkisi de aynı düzenin bir parçasıdır ve aynı çözümün iki ayrı aşamasını temsil etmektedir. Kreşler ve huzur evleri suni doğumu ve suni ölümü çağrıştırmaktadır. İkisinin özelliği de konforun ön planda olması, sevgi ve sıcaklığın bertaraf edilmesidir. İkisi de aileye muhalif konumda yer almakta ve insan hayatında kadın rolünün değişmesinin bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. İkisinin de ortak öncülü anne-babalık ilişkisini adım adım bertaraf etmektir: çocuklar kreşte anne-babasızdır, huzurevlerinde anne-babalar evlatsızdır. İkisi de medeniyetin "harikulade" ürünleridir ve her ütopyanın idealidir.