“Bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez.”
Merhaba, ben geldim. Sevgili İlhami Algör’den Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ile. Sadece edebi olarak değil sinema anlamında da adından fazlası ile söz edilen metinle nihayet tanıştım. Başlamadan yazayım, filmi izlemedim, bir süre daha izlemeyeceğim.
Fakat Müzeyyen bir terkediliş hikayesi. Kendini Yusuf sevgilisini Züleyha bilen bir adamın terkedilişi. Hiç gitmez, hiç vazgeçmez denilenenin gitmesi, vazgeçmesi. Zaten öyle olmaz mı hep, çok sevilen sevenin hayatının kendinden ibaret olduğunu sanır. Oysa sevmek sevilmek başka, bir ilişkide olmak başkadır. Ve ilişki sevgiyle birlikte iletişim ister, ilgi ister, öncelik ister vs.
“-Bitse ne olur,
Bitmese ne?”
Kalanın kendi içinde yaptığı ayrılık düellosu sanki metin. Bildik bir konu olmasına rağmen edebi metinlerde pek karşılaşmadığımız ve okurların pek hoşuma gitmeyen şekliyle yani sokak ağzı, argoyla anlatılması çekici kılıyor okunmasını. Serseri diyebileceğimiz bir kişiliğin ayrılık sonrası yaşadığı ciddiyetsiz! acısını ve sorgulamalarını onun gözünden ve dilinden okumak farklı hissettiriyor.
Çok sevdim dersem doğru olmaz ama sevmedim demek de haksızlık olur. Dil nedeniyle edebi tarafı tartışılabilir, konu bu kadar derinken derine çok inilememiş olması yüzeysel hissettirebilir. Okuyanların filmini daha çok beğendiği bir kitap olması nedeniyle filmi izlemeden şans vermelisiniz. Yoksa onlar gibi siz de hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
“Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?”