Bir başka ciddi değişim olur. Eski İslam düzeninde, yani İşlam Ortaçağları diyeceğimiz dönemde, ilk fetihlerden sonra İslam dünyasının az çok konsolide olduğu çağda, Orta Doğu'da, Anadolu'da, Kürdistan'da, İran'da, Mısır'da Hristiyanlarla Müslümanlar arasında iyi kötü bir denge, bir bir arada yaşama imkanı doğmuştu. Devlet
İlk Müslüman Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.)'dır. Kuran-ı Kerim’de Allah, “Rahman arşın üstündedir, arşa hâkimdir!” buyurulmuştur. O arş denilen makam, Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in kalbidir. Kur'an'da Taha Suresi, Hazreti Peygamber (s.a.v.)'nin hikâyesini anlatır. Bu surede Allah, “İncinme, bu Kur'an'ı sana zahmet vermek için indirmedik!” buyurur. Başka bir ayette ise, “Yerde ve göklerde ne varsa, Allah’ındır!” buyurulmuştur. Burada göklerden maksat, onun dimağı; yerden maksat da onun vücududur. Hep onun hikâyesi; arş üzerine hâkim olmak, onun halidir.
Reklam
Bu arada anlaşılması gereken bir mesele de bizimle ilgili: Şükrün izhârı olarak belirtmeliyim ki, ben malımı tanırım!.. Bergson'dan işaretlediğim hususun "Dehr ve zaman" nisbetinin telaffuzundan başka birşey olmadığını gösterdiğim veçhile, İslâm tasavvufu önünde Batı tefekkürünü hesaba çekerken, benim olanı (İslâm'ın malını) aslına irca ediyorum... Bu vesileyle, İslâm'ın mukaddes mefhumlarını içi boş klişeler hâlinde geveleyen güya müslüman geçinici ibişlerle, Batıcılıktan bahsederken Batıyı da bilmeyen ahmak kâfirlerin, gerçek İslâm karşısındaki ortak paydalarını da göstermiş oluyorum!..
Allah'ın sahibi için, ahirette vereceği cezadan başka, bu dünyada acilen ceza vermesine, akrabalık bağlarını kesmek ve başkalarına zulmetmekten daha layık bir günah yoktur.
Aytunç Altındal'ın 1993'te dile getirdiği; Türkiye Müslüman ülkelerin başına geçerse askeri ve ticari olarak Avrupa'nın rakibi olacaktır savı, bir CIA uzmanının 1946'da Cemal Kutay'ın dergisinde yayımlanan şu saptamalarıyla ilginç bir benzerlik gösteriyordu: İslam hayatının Türk davasına ne kadar bağlı olduğunu görmemek kabil değildir. Dünyanın her tarafına yayılmış olan İslam aleminin, inkılapçı ve modern İslamlığı temsil eden Türkiyesiz bir mana ifade edemeyeceği açık bir hakikattir. Farzımahal olarak İslam milletleri, vaktile İtalya ile Almanya'nın yaptıkları gibi bir birlik teşkil etmeğe muvaffak olsalar, bunun sebep ve amillerini Türkiye'den başka bir yerde aramamalıdır. (...) Bekledikleri şey yalnız Türkiye'nin yardımıdır.
"Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa,bil ki onu,O'dan başka giderebilecek yoktur.Eğer sana bir hayır dilerse,O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur.O,bunu kullarından dilediğine eriştirir."
Reklam
Başörtüsü sadece başörtüsü değil. Kimliklerin belirlendiği, sınırların çizildiği satıhta bir anlam taşıyıcı. Başörtüsü, sınırsınız dünyanın yeni sınırı. Müslüman kadınlar, örtüleriyle sınırsız özgürlüğün tecessüm ettiği bedene sınır çiziyorlar; seküler kamusallığın içinde dini bir alanın sınırını tahkim ediyorlar. Bazı sınırları çizerken başka bazı sınırları ihlal ediyorlar; laikliğin sınırlarını, seküler kamusallığın sınırlarını zorluyorlar.
Elemim haddi aştı, bana neşe gönder! Karanlıklarda kaldım, bana nur gönder! Bu elemimde benim yardımcım sen ol, senden başka kimsem yok, tut elimden! Müslüman olma nurundan nasip ver bana! Karanlık nefsimin yok oluşunu sağla! Bir gölgede kaybolmuş bir zerreyim, varlıktansa hiç payım yok!
...Atatürk daima ısrarla belirtmiştir ki, tam manasıyla bir Batılı millet olmak Türk milletinin benliğini kaybetmesi değil, o benliği bütün temel değerleriyle ortaya çıkarması ve sonsuz bir gelişme yoluna koyması demektir. Buna göre Batılı millet olmak, rasyonel düşünmek ve hareket etmek, ilim zihniyeti sayesinde sonsuz bir yaratma ve yenileşme
Mâide Sûresi / 38.Ayet 38. Hırsızlık eden erkek ve kadının, kazandıkları (günahları)na karşılık, Allah’tan (insanlara) ibret verici/caydırıcı bir ceza olarak (önce sağ) ellerini kesin. Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. İslâm’ın hırsızlık suçuna karşı koyduğu ceza, yüzeysel ve tek taraflı ele alınmış, ağır ve ilkel olduğu
Reklam
Daha önce dinler arasındaki ayrılıklara dikkat etmemiştim. Sonuçta insanların Ortodoks, Müslüman yada başka bir dinden oldukları yüzlerinden anlaşılmıyordu.
Hâkim Batılı güçler, modern dönemde, küresel düzeyde oluşturdukları hukuksal ve kurumsal yapılar yoluyla hem uluslararası hukuku hem de onun bir cüz'ünü oluşturan insan hakları düzeneğini kendi tasavvur ve çıkarlarına uygun olarak “tanımlama” imtiyazını de ele geçirmişlerdir. Kavram, hukuk ve kurum inşası ve tüm bunların yaslandığı kapitalist
Berdal AralKitabı okuyacak
Hidayetten sapanlara nasıl yaklaşılır?
Yezid b. Esam anlatır: "Şam'da, geçim sıkıntısı çeken bir adam vardı. Zaman zaman, Hz. Ömer'in yanına gelip giderdi. Uzun süre gelmeyince, Hz. Ömer adamı merak etti ve: "Filânın oğlu filân ne durumdadır?" dedi. "Efendim, o adam kendisini iyice içkiye sardırmış." dediler. Hz. Ömer, kâtibini çağırdı ve ona: "Yaz! Ömer b. Hattab'tan filân oğlu falana. Sana selam olsun. Kendisinden başka ilâh olmayan, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden ve cezası da çetin olan Yüce Allah'a hamd ederim. Ondan başka ilâh yoktur ve hepimizin dönüp varacağı yer O'nun huzurudur." Sonra, Hz. Ömer çevresindeki arkadaşlarına döndü ve: "Kardeşinize, Allah'a kalbiyle yönelmesi ve Allah'ın tevbesini kabul etmesi için dua edin." dedi. Hz. Ömer'in mektubunu alan adam mektubu defalarca okudu ve kendi kendine: "Günahları affeden tevbeleri kabul eden ve çetin bir şekilde cezalandıran..." demek Hz. Ömer, beni, Allah'ın cezasıyla tehdit ediyor ve Allah'ın affedeceği vaadiyle bana ümit veriyor." diyordu. Hz. Ömer, bu adamın daha sonra düzeldiğini ve içkiyi terk ettiğini öğrenince, şöyle dedi: "Bir Müslüman kardeşinizin hidayetten saptığını gördüğünüzde, siz de şöyle yapın ve ona dua edin. Onu ıslah etme yolunu arayın. Allah'ın, kendisini affedeceğini söyleyin. Tevbe etmesi için, Allah'a dua edin. Tam aksine, daha da kötüye gitmesi için şeytana yardım etmeyin."
Sayfa 343Kitabı okudu
Gelgelelim, fotoğraflar da başka bir şey yapar: Hayaletler gibi üstümüze çöker ve etrafımızda dolanır. New York Times dış haberler muhabiri John Kifner'ın şu satırları kaleme aldığı, Bosna'daki savaşın unutulmaz görüntülerinden biri olan fotoğrafı düşünün: "Her şey çok berrak, Balkan Savaşları'nın en kalıcı karelerinden biri: Bir Sırp milis, yerde yatan ölü bir Müslüman kadının kafasına rasgele tekme atıp duruyor! Bu görüntü size o savaşla ilgili olarak bilmeniz gereken her şeyi anlatmaya yeter de artar."
Celladına aşık olmuş bir millet daha...
Alman istilasından hemen sonra, Kremlin tarafından Ufa müftüsü atanan Abdurrahman Resulaev Sovyetler Birliği Müslümanlarını "anayurtlarını savunmak için ayağa kalkmaya, camilerde Kızıl Ordunun zaferi için dua etmeye ve haklı bir dava için savaşan evlatlarına hak­larını helal etmeye" çağırdı. Hitler'in "Müslüman inancın kökünü kazımaya" çıktığı uyarısında bulundu. Ertesi yıl Kremlin Kuzey Kafkasya Sünnileri için Buynaksk'ta Müftü Hızır Gebekov yönetiminde, Azerbaycanlı Şiiler için Bakü'de Şeyhülislam Ahund Ağa Alizade yönetiminde birer müdürlük kurdu. Mayıs 1944'te Bakü'deki bir kongrede Şii önderler, 1890'larda Kerbela'da ve Necefte Şii teoloji eğitimi alan Alizade'yi seçti ve "Sovyet hükümetinin bilge ve Allah'ın gönderdiği başkanı" dediği Stalin'e bağlılık mesajı gönderdi. "Allah savaşçılarımızın zafer yolunu aydınlatsın ve faşist pisliği yeryüzünden ebediyen temizlemelerine yardımcı olsun!" dediler. İşin garibi, Resulaev, Gebekov, Babahan ve Alizade, Stalin onları savaş çabalarında istihdam etmeye karar ver­meden önce hapis ve sürgün hayatı yaşamıştı. Topyekun askeri seferberlikten başka çaresi olmayan Sovyet propagan­dacılar Müslümanların dinsel duygularına seslenip, Alman istilacılara karşı cihat çağrısında bulundular. Stalin, İslamın hamisi olarak övüldü. Almanlar, Müslümanların ve İslamın en gaddar düşmanı olarak yerildi.
Sayfa 321 - ALFA | TARİHKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.