Lise-üniversite yıllarımda bir "dergicilik furyası" vardı ki sormayın gitsin... Liseli, üniversiteli öğrenciler, o çağlarda ki gençler bir araya gelerek edebiyat dergileri, fanzinler çıkarıyorlardı. Edebiyat, dergi piyasasına dönüşmüştü resmen. Matbaacılara bayağı kazandırdılar🤭 Kendini şair zanneden, romancı zanneden bir çok tip bu dergilere edebi ürünler yolluyor, yazıları çıkan herkes seviniyordu. Ömürleri çok uzun olmayan, saçma sapan adlar ve beylik laflarla piyasaya sürülen bu dergiler, belli bir amaca hizmet etmiyor, çoğu sadece "çıkmak için" çıkıyordu. Üsküdar'da bir büfe satardı genelde bunları. Şu an piyasa nasıldır bilmem. Ama ben o gün edebiyatın, özellikle de dergiciliğin ruhuna "Fatiha" okumuştum. Sonraları da geçmişten gelen, köklü edebiyat dergilerinin siyasete doğrudan yahut dolaylı olarak çok meyilli olduklarını, kadrolarının ahbap çavuş ilişkisi ile belirlediğini görünce ve birkaç neden daha, dergicilik hepten gönlümden silinmişti. Daha da ısınamadım.
Hemen her şeyin başında bilindik, aynı heyecan tanınmış bir yüzden alışılmış bir sesten en uzak olduğumuz o ilk anlarda. hem de bu kadar uzakken: derinlerde yatan kendi içindeki anlamlı
Reklam
Ben ne geçmişte, ne de gelecekte yaşıyorum. Benim yalnızca şimdim var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdi de yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun. Çölde hayat olduğunu, gökyüzünde yıldızlar olduğunu ve insan hayatının özünde bulunduğu için kabile muhariplerinin savaştıklarını anlayacaksın. O zaman hayat bir bayram, bir şenlik olacak, çünkü hayat yaşamakta olduğumuz andan ibarettir ve sadece budur. Simyacı
Size çok beğendiğim bir kıssayı anlatmak istedim vaktimiz varsa okuyalım
Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri, kırkbeş kez haccetmiş ve pek çok kerâmeti zâhir olmuş Allah dostlarından birisiydi. Bir gün Arafat tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı: “-Bâyezid! Senin bir benzerin var mıdır? Kırkbeş defa haccettin ve binlerce defa Kur’ân-ı Kerîm’i hatim eyleme bahtiyarlığına eriştin.” Bu ses onu çok üzdü. Nefsinin
Kıymetli üstâd'ı hasret, muhabbet, rahmetle yâd ediyoruz♡
1992 yılında yazmış olduğu “Bir güzel Ülküdür Gönül Verdiğim” şiirine düştüğü not onun baştan beri hayat felsefesi olmuştur. Abdurrahim Karakoç bu şiiri için yazdığı notta: “Benim ülküm, beşeri ilkeleri, aşan cihanşümul bir sevdadır. Bu ülkü, aklına esenin yazamayacağı, sınırlarını politikacıların çizemeyeceği bir ülküdür. Farklı düşünenler
Kadın Filozoflar Tarih boyunca kadınlar çeşitli alanlarda ilgilenmişlerdir. Felsefe de bu alanlardan bir tanesidir. O dönemler kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapıldığı için çalışmaları göz ardı edilmiş, yok sayılmıştır. Orta Çağ’da bilim ve düşünme üzerinde çalışma yapan kadınlar ‘büyücülük’ ve ‘cadılık’ ithamlarında bulunup,
Reklam
730 öğeden 551 ile 560 arasındakiler gösteriliyor.