Bu seferki gülümseme kırışıklıkları olan bir maymunun gülümsemesi değildi ama oldukça başarılı bir gülümsemeydi. Yine de bir insanın gülümsemesinden farklıydı. Bir şey eksikti. Kanın ağırlığımı mı desem, hayatın acısı mı desem bilemiyorum. Özsüz gibiydi, bir kuşun değil, bir kanadın hafifliği gibi. Gülümseyen boş beyaz bir sayfa gibi. Yani tepeden tırnağa sahte hissettiriyordu insana.
Havalarında ısınmasıyla , düşünülen projeleri gerçekleştirmek için belediye hazırlıklarına başlamıştı. Kentsel dönüşüm diye diye evlerimizden olmuştuk. Yeni bir ev ve yeni bir mahalle fikri gerip
Bir yaz akşamıydı ben yine pencere kenarında kulaklığımla müzik dinlerken bir yandan gökyüzünü seyrediyordum. Gökyüzü aydınlık yıldızlar ışıldıyor ay dolunay halini almış yeryüzüne ışık saçıyordu. Rüzgar vardı pencere kanatları çarpıp duruyordu. Annem en rahat hissettiği kanepede uzanmış gözlerini dinlendiriyordu. Nerdeydim ben ne olacaktı ne olmasını bekliyordum. Huzurluydum aslında kulağımda sevdiğim parçalar çalıp duruyordu. Ama eksiktim bunu unutmuştum. Bir yanım daima eksikti sol yanım bomboştu. Bu boşluk hissi günümüzde çoğu yetişkinde mevcuttu sanırım.Yüreğim acıyordu ne yaparsam yapayım dolduramıyordum o boşluğu..Isıtamıyordum ben bunu tek başıma yapamıyordum. Yapamıyordum işte. Güçsüzdüm belkide. Ama biliyorum bir gün gelecek ve ben eksik olan benin ellerinden tutup yüreğine fısıldayacaktım usulca zor günler geride kaldı sen sevdayı bil yeterki sevdanın sahibini bil O’nun aşkıyla yan yanki başkası seni acıtamasın.
Mutluluk denen şeyi çoktan unutmuştum. İçimde bu düşünceyi okşayıp nazlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığım sonucuna varıyordum. Şu son ayların bu acayip zulmü neydi bana karşı? Zihnimi toparlayamıyordum artık. Her zaman, her yerde en tuhaf azapları ben çekiyordum. Hayallerime sokulan, kuvvetlerimi darmadağan eden ufak tefek, anlamsız rastlantıların, sefil ayrantıların baskısına uğramaksızın, bir başıma, ne bir park kanapesinde oturabiliyor, ne de bir tarafa gidebiliyordum. Yanımdan geçen bir köpek, kibar bir erkeğin yakasındaki sarı bir gül, zihnimin dengesini bozuyor, beni uzun zaman meşgul ediyordu. Nem eksikti benim? Tanrı beni mi göstermişti? Neden bir başkasını değil de beni? İlle gösterilecekse niçin Güney Amerika'da bir adam gösterilmiyordu? İşi kurcalayıp derin düşündün mü aklım karışıyor, Allah’ın hikmetine mihenk ve tecelli taşı olarak neden benim seçildiğimi bir türlü anlamıyordum. Beni bulmak için bütün bir dünyayı atlayıp geçmek, çok garip bir usuldü doğrusu. Eski kitap satan Pascha, sevkiyatçı Hennechen ne güne duruyordu!
“Bütün yaşamımı birilerinin yanında durarak geçirmiştim. Birilerinin bana açtığı boşluklara sığmış, taşmamış, yükselmemiş bile ama kuramamış da, orada eski bir göl gibi durup beklemiştim. O kadar