“Saniyeler bir bir geçiyor ömrümüzden. Bu saniyelerin birçoğunu hiçbir şey yapmamakla, geri kalanını da yapmamız gereken şeyler
dışındakileri yaparak geçiriyoruz. Sesimi duyan kimse yok mu?
Her gün bir parça daha öldüğünü, biraz daha bir şeyleri bilmeyi
kaçırdığını hisseden ? Hâlinin farkında olan, hâlimi anlatmadan
bilen kimse yok mu?
Sevdiği yemeği dibine kadar sıyıran insanlar hayatlarındaki sorumluluklarını neden bu kadar ciddiye almazlar? Neden geçecek her
şeyin azamisini isteriz de, kalıcı bir hakikatin asgarisiyle yetiniriz?
Saniyede 50 milyon hücremiz ölüp tekrar yenileri doğarken nasıl
olur da insan değişemiyorum, düzelemiyorum deyip de bu dünya
peşinden koşar anlamıyorum.
Yürürken su birikintisine basmamaya, karşıya geçerken ışıklara,
yazarken kalemin ne kadar ucu kaldığına, demlikteki çayın misafirlere yetip yetmeyeceğine, alacağımız ayakkabının indirim dö
nemlerini kovalamaya özendiğimiz kadar, evet, iki gün sonra hatırlamayacağımız tüm bu meselelere özendiğimiz kadar kendimize,
hakikatimize, sebebimize, derdimize, Allah'ımıza özenmiyoruz.
Benimle dünya değil, Seni konuşabilecek bir arkadaş gönder Allah'ım.
Sabır yorulur mu hiç? Yorulduğumu hissediyorum."