Yani eş seçimimizi ve ilişkimizin içeriğini kişilik özelliklerimiz belirler. İlişkilerimizde olumlu ya da olumsuz yönlerimize en fazla benzerlik gösteren partnerleri buluruz. Örneğin geçmişimiz bize, fazla bağlanmadan yaşanan fiziksel yakınlaşmaların bizim için en doğrusu olduğunu öğrettiyse, tam bu kalıba uygun birilerini kendimize çekeriz.
Sokrates
Hippias! Sevgili dostum. Sen kurtulmuş ve mutlu bir insansın. İnsanların bilmeleri gereken şeyleri biliyorsun ve söylediğin şekilde bu bildiklerini çok iyi bir biçimde uygulamaktasın. Fakat benim kötü bir kaderim var ve bu nedenle de sürekli yoldan çıkıp şaşırıyorum. Sizin gibi bilge insanlarla karşılaştığım zaman bu şaşkınlığımı gösteriyorum ve sürekli olarak eleştiriliyorum. Çünkü sen şimdi söylediğin şeyleri benim için söylüyorsun. Değersiz boş ve aptalca işlerle ilgilendiğimi ifade ediyorsun. Ancak sana inanarak senin dediklerini yaparsam, yani güzel bir konuşma yapmak, bir mahkemeye ya da bir toplantıda amaca ulaşmanın temel şey olduğunu ifade ettiğimde, başkaları ve özellikle de sürekli olarak söylediklerimin aksini ispatlamaya çalışan o kimse bana çok kötü şeyler söylüyor. Bu adam hem benim çok yakınım, aynı evde yaşıyoruz. Evet her ne zaman evime gitsem ve benim güzelin kendisinin ne olduğunu bilmediğim apaçık ortadayken yine de güzel şeylerden söz etmeme kızıyor ve bu durumdayken halen utanıp utanmadığımı soruyor. "Sen güzelin ne olduğunu bile bilmiyorsun, buna karşın bir konuşmanın ya da başka bir şeyin güzel olup olmadığını nasıl bilebilirsin? Durum böyleyken halen yaşamanın ölmekten daha iyi mi olduğunu sanıyorsun?" diyor. Evet tam da bu böyle, hem o hem de sen beni küçük görüp eleştiriyorsunuz. Ancak yine de tüm bu duruma katlanmalıyım çünkü bundan da belli yarar sağlayacağım. Hippias! Her ikinizle olan konuşmalarımdan bir sonuca vardım. Evet artık güzelin zor olduğuna dair sözün anlamını bildiğimi sanıyorum.
Reklam
Yine seni rüyamda gördüm
~Anlıyorum tüm ressamlar gibi Benim arkadaşım da çok hassas biri böyle insanlar diğer insanlara göre daha Zayıftır ve daha kolay incinirler • anlıyorum ~ ama aynı zamanda diğer insanlardan daha kibar olurlar resim çizen insanlar dünyayı dosdoğru görür iyi şeyler de kötü şeyler de onları diğer insanlara göre daha da etkiler ressamlara Dünya böyle görünür • kir gibi insanlara dünya hep böyle güzel mi görünüyor yani ne güzel Böylesine güzel bir dünyada eminim acı şeyler de hüzünlü şeyler de yoktur ~ Ama bu dünyada acı şeyler de hüzünlü şeyler de fazlasıyla var ressamlar iyi bilir böyle şeyleri Dalgalı çizgi büyükanneyi temsil ediyor( ~ ) Nokta ise bizim ana karakter küçük kızı temsil ediyor( • )
Sayfa 280 - Mutluluk nedir?Kitabı okudu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Geçenlerde okuduğum kitaptan bir kıssa anlatıyorum yüzü asık insanlara: Kıssa bu ya, bir dilek ağacı varmış tepede. Ters, asık suratlı bir adam bir yolculuk sırasında oradan geçiyormuş ve dinlenmek için ağacın gölgesine uzanmış. Ve aç olduğu için, "Keşke bir kervan geçse de yemek alırdım onlardan," demiş. Dilek ağacının altında bunu düşündüğü için hemen yiyecek belirmiş önünde ve yemeğe başlamış. Açlıktan, o yiyecek nereden, nasıl geldi düşünmemiş bile. Akşam olunca da yorgunluktan uykusu gelmiş ve, "Keşke rahat bir yatak olsaydı da şöyle iyi bir uyku çekseydim," demiş. Yine aynı şekilde düşünür düşünmez önünde bir yatak belirmiş. Ve adam yatağa yatmış tam uyumak üzereyken, "Bunlar da nasıl geldi buraya böyle? Yiyecek, yatak nereden geldi acaba? Kimseler de yoktu burada. Yoksa bir hayalet mi var burada?" demiş. Bu düşüncesinden sonra da hayalet belirmiş önünde. Adam bu sefer de hayaletten korkmuş ve, "Beni öldürecek!" diye bağırmış. Dilek ağacının altındaki bu düşüncesinden sonra da hayalet adamı öldürmüş. Düşüncelerimiz gerçekleşiyor. Kötülükler de, iyilikler de bir bir önümüze geliyor. Kendimiz yapıyoruz ne yapıyorsak. Tarlaya domates ekersek, domates yeriz. Çilek ekersek de çilek. Güzel şeyler ekersek tarlaya, güzel şeyler filizlenecektir. Dünya malına talip olup dünya ektikçe toprağa, her zelzelede yıkılacağız sevgili derttaş. Muhabbetsiz bir bina inşa edilmez. Temeli olmaz, yıkılır dökülür. Ne düşünürsek, ne istersek başımıza onlar gelecek. Muhabbeti düşünüp, o güzel yolu isteyelim Güzel işlersek bu ruhu, güzel tevafuklar bizi bulacaktır.
Reklam
Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır) Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum. Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
2. Reddediş- Amerikalı ticaret adamı Caspar Goodwood
“Özgürlüğümü fazlasıyla seviyorum. Eğer dünyada sevdiğim bir şey varsa..o da kişisel bağımsızlığımdır.” “İlk gençlik çağımda değilim ben-istediğimi yaparım- kesin olarak bağımsız sınıfa mensubum. Ne annem ne de babam var; fakirim; ciddi bir mizacım var ve güzel değilim. Dolayısıyla, ürkek ve geleneksel olmakla yükümlü değilim; hatta böyle lükslere gücüm yetmez. Ayrıca, bir şeyler hakkında kendi adıma hüküm vermeye çalışırım; bence yanlış hüküm vermek, hiç hüküm vermemekten daha onurludur. Yalnızca sürüdeki bir koyun olmak istemiyorum; kaderimi seçmeyi ve insani meseleler hakkında, başka insanların bana söylemeyi adaba uygun gördükleri kadarının ötesinde bir şeyler bilmeyi arzu ediyorum.”
Sayfa 207Kitabı okudu
Karşındakini yargılamayı bırakırsan ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulmuş olursun. İyi de ben güçlü filan değilim ki! Böyle vir vir vir konuştuğuma bakma. İnsan başka çaresi olmayınca öyleymiş gibi yapıyor.” “Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Reklam
"Niko'nun temsil ettiği ruh ve müstakbel ve aziz Pontus için İçeceğiz şimdi," demişti. Salih perişan ve sersem bir hâlde kaçtı; artık hayal meyal hatırladığı harp yıllarında, bir gün bir çemberden tesadüfen kurtulan bölüğü ne hâlde idiyse tıpkı öyleydi. O gün bölük alaya kavuşmayı nasıl şuursuz bir hırsla istemiş idiyse Salih de şimdi biriyle konuşmayı tıpkı öyle istiyordu. Biri ile konuşmalı, mutlaka konuşmalı idi. Kendisini tokatlayacak, yüzüne tükürecek, sövecek, fakat daha önce dinleyip, bütün şu olanların ve her şeyden önemlisi- kendisinin neden böyle olduğunu anlatacak biriyle. Fakat kiminle? .. Mumcu?.. Olmaz! Akağa? Olmaz! Salim de öyle.. Ali Emmi?.. O hiç olmaz! Hayır, tanıdıkları olmaz, olamazdı. Ona, kendi hakkında "değiştirilemez" hükmü vermemiş birisi lâzımdı. Fakat kendini saklamak için istemiyordu bunu. Tam tersine, Salih, onların bildiklerinden de kötü, çok daha iğrenç buluyordu kendini ve bunun neden böyle olduğunu anlatmak istiyordu. Öyle birisini bulsaydı, önce bunu anlatacak, içini bir çöp tenekesi gibi ortaya dökecekti. Bir çöp tenekesi gibi, evet. Ama bu tenekeye gaflet, anlayışsızlık, sevgi yokluğu ve insanın yüreğini parça parça edecek kuruntular yüzünden çok çok güzel, değerli şeyler de atılmıştı. Salih, bunları da anlatmak isterdi ve bunları kurtarmanın yolu var mıdır, yok mudur? Varsa nedir? Bunu öğrenmek isterdi. Fakat kiminle konuşmalıydı?
Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Potansiyelimizi ölçmek için uzun bir süre kendimizle hiç baş başa kalmış mıydık? Sistem bize kim olduğumuzu söyledi ve biz de kabul ettik. Ben ömrümün en verimli çağında, yirmi yedi yaşında, hayatımı dört duvar arasında, floresan lamba altında, bilgisayar başında çürütmeye karşı çıktım. Bunu yapan, bunu yapmak zorunda
KAN PORTAKALI Doktor konuşuyor. İlk tümcelerden sonrasını duymuyorum artık. Adamın dudaklarına odaklanmış gözlerim, annemin korku bulamacı bir renge boyanmış yüzüneyse hiç bakamıyorum. “Akciğerin sol lobunda portakal büyüklüğünde kitle...” Portakal büyüklüğünde... Kan portakalı mı? Portakal bahçelerindeki tüm portakallardan nefret ediyorum o
''Evet,gerçekten bir bitim ben;çünkü ilkin,şu anda bir bit olduğumu düşündüğüm için bitim;ikincisi,bir ay boyunca,bu işin kendi zevk ve keyfim uğruna bir şeyler sağlamak için değil,sözde,soylu ve güzel bir amaca erişmek için yaptığıma,o yüce varlığı tanık gösterdiğim onu rahatsız ettiği için bir bitim.Üçüncüsü;işi yaparken eşitlik ilkelerine ve aritmetik ölçülere olanaklar ölçüsünde uymayı benimsemiştim;bitler içinde en yararsızını ,en bit olanını seçmiştim,onu öldürüp,ilk adımımı atmak için bana gerekli olan kadarını alacaktım,ne bir fazla ne bir eksik... ... Ben kesinlikle bir bitim.Ben belki de öldürülen bitten daha iğrenç bir bitim.Çünkü cinayeti işledikten sonra kendime böyle söyleyeceğimi sezinliyordum. Acaba dünyada bundan daha dehşet verici bir şey var mıdır?Ne alçaklık!Ne bayağılık!''
Sayfa 343Kitabı okudu
"Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı
1.406 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.