... mutluluktan neredeyse kahkaha atacaktı. Ama bu hayatta hiçbir şey uzun sürmez; ikinci kez duyduğu mutluluk da ilkine oranla pek cansızdı. Üçüncü kez duyacağı mutluluk biraz daha zayıflayacaktı, en sonunda da yok olup gidecekti. O da eski ruh haline dönecekti, tıpkı taşların suda sektirilmesiyle oluşan halkaların bir süre sonra kaybolması gibi...
"Ah, gerçek hayat ne kadar iğrençti! Hayallerdekinin tam tersi!"
Reklam
Buradan alın beni! Fırtına gibi hızlı bir troyka verin bana! Otur, arabacı, çal çıngırağımı, kanatlanıp uçun atlar, götürün beni bu dünyadan! Uzaklara, çok uzaklara, hiçbir şeyin, hiçbir şeyin görünmedigi yerlere. İşte gökyüzu karşımda yükseliyor, küçük bir yıldız parıldıyor uzaklarda; koyu ağaçlarıyla ve ayla birlikte geride kalıyor orman; mavi bir sis seriliyor ayaklarımın altına; sisin içinden müzik sesi geliyor; bir tarafta deniz, diğer yanda İtalya ; işte Rus köyleri de görünüyor. Şu uzakta görünen benim evim mi? Pencerede oturan annem mi? Anacığım, kurtar şu zavallı oğlunu! Şu ağrıyan başına bir damla gözyaşı dök, bak oğluna nasıl eziyet ediyorlar! Bas bağrına zavallı yetimini! Dünyada gideceği yer yok! Her yerden kovuyorlar! Anacığım! Acı şu hasta yavruna!. Bu arada, Fransız Kralı'nın burnunun altında bir şiş olduğunu biliyor musunuz?"
Ama bu dünya da hiç bir şey kalıcı değildir.
“Bana insan verin..!!Bu önemsiz şeyler yerine ruhumu besleyecek, beni sevindirecek insanlar görmek istiyorum…”
' Bu dünya kusursuz saçmalıklarla dolup taşar. Bazen hiçbir şekilde bir ihtimal dahilinde olmayan bir şey oluverir..
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.