İlacı tekrar Nelli’ye uzattı. Oysa bu sefer hileye başvurmaya gerek görmeden, kaşığı açıktan açığa, aşağıdan yukarı dürterek, içindeki ilacı zavallı ihtiyarın yüzüne ve gömleğine sıçrattı. Marifetini tamamlar tamamlamaz yüksek sesle güldü. Ama bu deminki saf, neşeli gülüş değildi. Yüzünden haşin, ifritçe bir ifade gelip geçti. Doktora diktiği alaylı bakışında, aynı zamanda bir kuşku belirtisi seziliyordu. “Gülünç” ihtiyarın şimdi ne yapacağını bekliyordu.
Mendiliyle yüzünü, gömleğini kurulayan doktor:
— Oo... siz yine... pek fena oldu bu, ama ne yapalım, bir toz daha hazırlarız! diye mırıldandı.
Nelli son derece şaşırdı. Kendisine kızmamızı bekliyordu, azar, sitem işiteceğini sanmıştı; hatta belki o anda bilmeyerek bunu istiyordu ki bu ona hemen ağlamak, isteri buhranına tutulmuş gibi hıçkırmak, ilacı bir kere daha dökmek, hatta bir şey kırıp incinmiş, hırçın yüreğini hafifletmek için bahane olurdu. Bu çeşit kaprisler ne sadece hastalarda, ne de yalnız Nelli’de vardır. Bazı kereler odamda beş aşağı beş yukarı dolaşırken, içimdekileri taşırmak için kendim de farkında olmadan, birinin bana hakaret etmesini ya da hakaret anlamına gelebilecek bir söz söylemesini sabırsızlıkla beklerdim neredeyse. Kadınlar bu biçimle “içlerini boşaltırken” en samimi gözyaşlarını dökerler, fazla hassas olanları da bu hali isteri nöbetlerine kadar götürürler. Olağandır bu. Ama bu en çok içinizde kimsenin bilmediği, anlatmak istemediğiniz bir keder varken olur.