Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
yarın Kudüs'te olsaydım Rahmet Mescidinde murabıtlar için hazırlanan iftara katılırdım. "tok olsan da biraz ye, bu yemekte bereket vardır". ben başka hiçbir yeri özleyemiyorum. yüzüme çarpan o bereketli havayı soluyarak bir kediyi severken bana uzatılan tabbulenin tadını düşünüyorum. beş dakika öncesinde karnımın acıktığını fark
Tahammül Etmek
“Tahammül”, kökeni Arapça “hamal” olan sözcük. Sık sık kullandığımı fark ettim. Neden bir şeylere, insanlara bu kadar çok tahammül etmek zorunda kaldığımı bilmeden yaşıyor olabilirim. Aslında hepimiz böyleyiz sanırım. Herkes, bir diğerine tahammül ediyor diye düşünüyorum. Peki tahammül etmesek, gerçekten olduğumuz gibi davransak ne olur diye düşündüm. Sanırım bu kez de en çok tahammül edilen kişi biz oluruz. Bu sözcüğün kökeni dedim ya “hamal” diye. Yani “bir şeyleri taşıyan” demek. Sahiden… Tahammül eden kişi de bir başkasının duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının yükünü taşımıyor mu? Taşıyor evet. “Tahammül etmek” ile “katlanmak” aynı şey midir bilemiyorum. Neyse, toplum içinde sırıtmamak için herkes birbirine tahammül etmeli gibi görünüyor. Tahammül sınırlarımızı çizerek tahammül etmeye devam edeceğiz.
Reklam
Ben her seyi seninle öğrendim her seyi seninle yaşadım. Sen oldum senin oldum. Herkesi karşıma alabilecek kadar güçlüydüm ki aldım da. O kadar çok güvendim ki vardır bir bildiği dedim hep. Gördüm ki heyecandan öte olmamışım senin için. Tek bir gerçek varmış senin bir başkasına ait oluşun. Ben yine de senin her sözünün altına imzamı atardım herkese karşı savunurdum seni o zamanlar. Simdilerdeyse korkuyorum biri seninle ilgili bir şey söyleyecek soracak diye çünkü seni savunacak bir şey bırakmadın bana. Bir şey oldu ve fark ettim ki ben sana kendimi hiç anlatamamışım. Mesela bugünü nasıl geçirdin neler yaptın çok iyi bıkıyorum, hissediyorum. Bu ne kadar acı veriyor bildiğini sanmıyorum. Bu son yaşattığın hayal kırıkları boğazımda bir düğüm olarak kaldı. Benim seni savunacak arkanda duracak yüzüm kalmadı. Yerin bende hep baki. Bazen kendime çok kızıyorum bazen sana. Bazen ikimize aynı anda. Ayıramıyorum onları birbirinden. Hani böyle güzel ikililer vardır bizi onlardan sanırdım. Temeli sağlam ilişkiler gibi. Her düşüncemde her hareketimdr sen de vardın. Çok şey yapacaktık beraber. Bazen tek yapmaya gucum yok ama bazen de çok güçlü hissediyorum kendimi. Sonra gerçekler yüzüme vuruyor. Sen, siz.
Onu sekiz geçtiğinde
Pardon saat kaç diye sordum yanımda otobüs bekleyen kadına. Onu on geçiyor dedi. Teşekkürler dedim.  Arkamı dönüp omzuma çapraz olarak taktığım çantamdan telefonumu çıkarıp çaktırmadan saate baktım. Hayır onu on geçmiyordu. Onu sekiz geçiyordu. On demek sekiz demekten daha mı kolaydı? Neden hep sayıları yuvarlayarak söyleriz ki? Altı geçseydi beş
Kendini yeniden sevmek veya sevmeyi öğrenmek- Alice in the Cities 1974- Şans ver!
Bugün uzun zamandır yapmadığım "şans ver" başlıklı yazılarıma bir yenisini daha ekleyeceğim. 1974 Yapımı siyah beyaz ve Alman sineması eseri olan Alice in the Cities (Alice in den Städten) filmini izledim ve film beni gerçekten çok etkiledi. Filmin içeriğini çok kaba hatlar ile anlatacağım ve daha sonra neden etkilendiğimi aktarmaya
Mış gibi yaşam (Güzel bir hikaye)
Amerika'dan gelen bir misafirime su verdim öksürdü, "HELAL" dedim. Anlamadı. Ne anlama geliyor, diye yüzüme baktı. Bildiğim bir öyküyü anlattım. Tanıdığım genç kız evlenmeden önce mobilyacıları geziyor ve güzel bir koltuk takımı görüyor. Bu takımı satan kişi belirli bir fiyattan aşağı inmiyor. Genç kız bu takımı çok beğendiğini
Reklam
Çok çok çok kısıtlı bir bakış açımız var. Tüm ömrümüz boyunca toplasanız birkaç şehir veya ülke göreceksiniz. Arkadaş çevreniz 1000’i geçmez. Yakınlık kurduğunuz kişiler 100’ü geçmez. Tarihin çok kısıtlı bir diliminde yaşayacaksınız. O halde; Bildim dediğiniz şeyi, bilmediniz. Anladım dediğinizi anlamadınız. Gördüm dediğinizi görmediniz. Sadece gönlümüzde olup bitenler var. Gönlümüzün dışında kalan her şey bir yanılsama, bir vehim. Asıl gerçek ise gönül dünyamızda olup bitenler. Bir insan gerçekte kötü biri olabilir. Ancak ben onu yaptığı iyilik ile hatırlıyorsam benim için iyidir. Gerçekte kim olduğu ile neden alâkadar olayım. Zaten onu değiştiremem de. Kimlerin kim olduğu ile uğraşmak yerine, önemli olan kimlerin bendeki yansımasıdır. -Ceyhun Özdemir Hepinizin okurken düşüneceği ve siz de farkındalık oluşturacağına o kadar eminim ki. Bazen hepimiz düşündüğümüz şeyleri tam hâliyle kelimelere dökemeyebiliriz. Bu nedenle kafa patlattığımız birçok dönemden bile geçmiş olabiliriz. Ancak yazıyı okurken fark ettim ki bazı şeyleri dile getirmek için ne kadar çetrefilli bir yol arıyoruz oysa ki bazı şeyleri kabul etmek bile düşüncelerimizi bir o kadar dinginleştirip sakinleştirecek ve kelimelere dökebilecek... Kalemine sağlık :)
Güngörmez
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi. Şimdiyse 2006 yazının
Rüyamda sabah namazı saatinden sonra bir çatı gibi yerden atlamışım amacım kaçan iki adama soru sormaktı. Atlarken ne düşündüm bilmiyorum çünkü adamlar tehlikeli mafyatik tipler çıktı. Sırtı dönüktü o an bana dönüşünden kötü bir olduğunu hissettim. Bana doğru gelmeye başladı kurtulmam için ya da diğer çatıya atlamam lazımdı ya da beni yakalamasına
PDF varsa gönderin please
Milena'ya Mektuplar
Milena'ya Mektuplar
Bu kitapla ilgili çok güzel alıntılar görüyorum. Milena ile Kafka'nın hayat hikayelerini okudum ve beni çok etkiledi. Bu kitabı gerçekten çok merak ettim. Bir insanın hissettiği duyguları kelimelere dökebilmesi ve dillendirebilmesi ne kadar hoş bir şey. Kalbinizde ve yolunuzda Kafka ve Milena gibi aşklara rast gelmeniz dileklerimle. Umarım hep böyle güzel mektuplar alırsınız. Kim dünyaya bundan daha büyük bir miras bırakabilir ki?
Reklam
Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim...
Merhaba sevgilim :). Bugün çok özel bir gün ve dahası yarın çok çok daha özel bir gün. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Seninle bize ait günlerin konuşmasını çok çok erken yapmıştık aslında. Sen takvimine not almıştın, bense birkaç kez unutup 17 Mart tarihinde sonsuza kadar aklıma kazımıştım. Senden saklı bir şeyim olmadığı için bunları anlatmamda
Bir ben kalmıştım...
☆Ben Neva, öğretmenler ismimi yanlış telaffuz etmek zorunda mı?? ☆tam anlamıyla tiyatro çocuğuyum. Tiyatro hayatım olmuş ☆Tiyatro, müzikal ne varsa bayılıyorum. Kendim de ufak çaplı oyunlarda oynamaya başladım. ☆5. Sınıfa kadar kitap okumaktan nefret ettim ama artık hayatımın bir parçası ☆Aşırı cringe bir insan olabiliyorum (maalesef) ☆Eskiden
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.