Eylül Rüzgarı, polisiye, aşk ve dramın muazzam bir şekilde harmanlandığı bir eser. Kitap, sadece bir türün baskın olmadığı, aksine üç türün de birbirine ustalıkla entegre edildiği bir başarı örneği sunuyor. Bu özelliğiyle okuyucuya büyük bir keyif vaat ediyor.
Hikaye, Rüzgar'ın yönetimindeki aile şirketi olan bir moda evinde geçiyor. Rüzgar, eşinin ailesine ait şirkette kreatif direktördür. Ancak, evliliği sürekli kavgalarla geçmiştir, hem evde hem işte. Eylül ise tasarımcı olarak işe alınır ve detaylı, başarılı tasarımları ile dikkat çeker. Melis, Rüzgar'ın eşi, Eylül'ü sevmez ancak Rüzgar'ın durumu farklıdır. Eylül'e karşı ilgisini gizlemek için onu en çok eleştiren kişilerden biri olmuştur.
Modaevinin başarılı defilesinin ardından bir mankenin evinde ölü bulunmasıyla olaylar karmaşıklaşır. Rüzgar, baş şüpheli olarak görülür ve işler karışır. Sevdiğiniz birinin adının karıştığı bir olayda nasıl davranırdınız? Kitap, bu sorulara cevap ararken aşk, gizem ve polisiye unsurlarıyla dolu bir yolculuğa çıkar.
Yazarın kalemi oldukça akıcı ve etkileyici. Kış Güneşi adlı önceki eseriyle tanıdığım ve çok beğendiğim yazarın, Eylül Rüzgarı'nda da aynı edebi yetenekleriyle okuyucuyu cezbettiğini söyleyebilirim. Kitap, sürükleyici anlatımı ve etkileyici karakterleriyle dikkat çekiyor.
Edebi bir tarza sahip olan yazar, Eylül Rüzgarı'nda da benzersiz bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Kitap, sadece polisiye bir hikaye olmanın ötesinde, aşkın ve dramın derinliklerine inen bir eser. Yazarın kalemiyle buluştum ve beğendiğim bir eseri daha keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Kazuo Ishiguro dan okuduğum ilk kitap. Bu kitapla yazar radarıma girmiş bulunuyor. Bu ne demek, diğer kitapları sırada demek.
2 -- o zaman bu kitabı
