Ölüp gidenler derler ki: ‘Boş yere ne olmayacak gamlar yemişiz, üzülüp durmuşuz! Ömrümüz, çeşitli vesveselerle geçti gitti!
Bir hayal için düğünler yapmışız, evler kurmuşuz; yine hayal için zırhlar giyinmişiz, savaşa girmişiz!
O düğün de, o savaş da, o yas da hep boş şeylermiş; bütün bunlar, bu nefsin işleri imiş!..
Bugün ne ondan ne bir oyun kaldı, ne bundan bir ağıt, bir feryad!..’
Dünya aleminde başlarına gelenlerden ötürü yüzlerine vururlar, yüzlerini yırtarlar, dövünürler dururlar.
Fakat, gaflet uykusu sona erince, görürler ki, yüzlerinde bir tırmık beresi bile yok!
Nerede o bizimle sütle bal gibi kaynaşan , nerede o bizimle su ile yağ gibi bir türlü uzlaşamayan?..
Şimdi, gerçekler belirdi; uyku da geçti , hayal de!..
Şimdi, huzur var, rahat var, emniyet, istirahat var; ne bizlik kaldı, ne benlik!..
Şimdi, ne ihtiyar var, ne genç; ne esir var, ne de eşkıya; ne yumuşak var, ne sert kaldı!..
Artık ne mum var, ne demir!
Bir renklilik, bir sıfata bürünmüş birlik var; bedenden uçup gitmiş, bedenden kurtulmuş bir can var!...