Her zamanki söz dalaşlarını sürdürürken gülüşüyorlardı. Kesin olan şu ki yaydan ve onun şoklarından habersizlerdi. Bu yay, sınıf arkadaşları arasında en küçük gözüken çelimsiz ve kısa Abid'in iki dizini gererek tam iki yıl içinde abilerini ve babasının boyunu geçen bir gence dönüştürmüştü. Yayın eylemi, bedeni enine boyuna uzatmakla mı sınırlıydı? Abid, budala hallerinden onu geceyle gündüz arasında büyüten bu yayın sayesinde mi vazgeçmişti? Yoksa enerjisini harcayacağı başka bir şey bulduğu için mi budalalığı bıraktı? Birdenbire meşgul birine dönüşmüştü: Vaktinin bir bölümünde bir öğrenci, bir bölümünde kendisine tayin edilen bölgede güvenliği üstlenen bir silahlı, bir bölümünde mülteci kampında sorumlulukları olan bir görevli. Eve çok geç geliyordu. Hazırda ne varsa yiyor, çok az uyuyordu. Çalar saatin alarmıyla uyanıyor, "Yarın imtihanım var, yeterince çalışmadım" diyerek kalkıyordu. Emin, "Neredeyse ona en azından lisansını tamamlayıncaya kadar sadece okuluyla meşgul olması için nasihat edecektim ama kendimden utandım. Sanki bizim çocuklarımız müstakbel için kamptaki çocukların bizi savunmak için var, der gibiyiz. Hatta ölüm bile öyle, çok gerekli olacaksa." Emin'in konuştukları kulağımda çınlıyordu. Kendi kendime, "Kesinlikle haklı" diyordum. Ama kalbime söz geçmiyordu.