9 yıllık öğretmenlik yapıyorum.Binlerce genç tanıdım.Ülke bu gençlere mi emanet edildi? Ulan ben bunlara telefonumu bile emanet etmem be! Satarlar. Parasına da hamburgerle kola alırlar. Ahh! Çok yazık. Kapitalizmin yerle bir ettiği bir gençlik. Aşk yok bir kere, aşk! Aşkı kaybetmiş bu çocuklar. Dünyanın en güzel duygusunu kaybetmişler. 'Çıkma' denen bir namussuzluk var, ama aşk yok . Çıkmayı biliyorlar; ama gerçek anlamıyla âşık olmayı bilmiyorlar.
Çoğu insan büyük bir gençlik aşkı geçip gittikten sonra ruhun eksikliğini artık hissetmezler..
Reklam
KIZILELMA Bir varmış, bir yokmuş, Tanrı’dan başka Kimseler yok imiş, yakın zamanda (Bakû’)da milyoner bir kız var imiş; Türklüğü çok sever, yurda yâr imiş; Adı (Ay Hanım) mış, hanlar soyundan;
her aşk mi başında karşılıksız bir aşktır; birçoğumuz için ilk gençlik aşkları, uzaktan uzağa yaşanan platonik, alakasız hedeflere yönelmiş ve çoğu gerçekleşmeyen arzulardan ibarettir. Bu tür gençlik aşklanmn gülünç olmalarının yanı sıra takdire değer bir yönü de var: Ergenlik ydlannda uzak bir nesneye saplanıp kalmak suretiyle, belki de, bilerek veya bilmeyerek, geleceğe, koşullarımızın tamamen değişime uğrayacağı ve hayatımızın gerçekten başlayacağı günlere olan özlemimizi ifade ediyoruz. Çoğu zaman, odaklandığımız bu nesnenin tam da uzak olması, bilinçaltımızda bu özlem konusunda sabırlı olmamız ve arzularımızın gerçekleşmesi için beklemek zorunda olduğumuz olgusunu kabullendiğimizin de bir kanıtıdır. Arzuyu tanımlayan şey sadece nesne değil aynı zamanda aradaki engellerdir. Peki o zaman niçin bu tür deneyimleri hayatımızın daha ileri dönemlerinde yaşadığımızda hoş görmek bu kadar zor oluyor? Yoksa büyümenin doğal bir parçası saydığımız için mi bu tür duygulan çocuksu şeyler olarak görüp gözden ırak tutmak istiyoruz? Ya da artık karşılıksız aşkı inşam geliştiren bir duygu olarak görmememizde modem kültürün bir etkisi olabilir mi? Acaba izleyerek taciz etme saplantısı, karşılıksız aşkın bencillik, gereksinimlerden doğan bir zayıflık, temelde gençlere özgü bir duygu olması gibi bazı hakikatlerini açığa mı çıkartıyor, yoksa karşılıksız aşkı sadece bu tanım çerçevesinde düşünebilmemiz bizlerdeki bir yozlaşmaya mı işaret ediyor?
Yitirdiğimiz
“Çok gençti. On sekiz yaş ne demekti. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gençlik önü sıra açılıyordu. Sanmıştı ki hep böyle gidecek. Çaylar, balolar, sinemalar, flörtler, danslar. Bir yanda da bir erkeğin büyük aşkı. Elindeki oyuncaklarla yetinmeyen bir çocuk gibiydi. Her oyuncak onu bir yanda beklesin, o istediği zaman onları bıraktığı köşede bulsun istiyordu ama bu oyuncaklar insandılar. Kırıldıkları zaman ne yapıştırılabilirler, ne de eski haline getirilebilirlerdi. O da bol bol oynadı. Tüketti hepsini.”
Sayfa 150 - Cumhuriyet KitaplarıKitabı okudu
İçim içime sığmayan bir yolculuk serüveniydi, aşkı arıyordum, aşkımı arıyordum. Yıpranmış bünyeme böylesi bir gençlik heyecanı fazla gelse de, beni çilek iken dalımdan koparan güzelin o vakit öpemediğim dudaklarının, belki savrulmaya başlayan toprağını ve tozunu öpebilmek istiyordum.
Sayfa 266
Reklam
358 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.