Balıkçı ve Oğlu, bir balıkçıyı, denize olan tutkusunu, balıklarla dostluğunu ve kaybettiği evladını anlatıyor. Ama etrafındaki olaylar örgüsü hayatın ta kendisi. Katledilen balıkları, denizi, doğayı dahası insanları hikayenin içine alıyor. Acı ile izlediğimiz göçmen sorununu, en çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. İnsan kaçakçılarının, hayal tacirlerinin, zavallı, korumasız, çaresiz insanları nasıl bir gelir kaynağı haline getirdiklerini, yaşanan can pazarını anlatırken, kendinizi bir an o botların içinde hayal edebilmenizi sağlıyor sanki. Deryaya yakın, dünyaya uzak yaşamlarını, acılarını içimizde hissediyoruz.
Sorunlar çok, çözümler yok denecek kadar az. Tüm güzellikler, tüm değerler elimizden kayıp gidiyor. Doğa bize küstü. Ne denizinden balık, ne dalından meyve veremiyor artık. Binalar dünyayı ele geçirdi. Para hırsı, sanki bir gün aç kaldığımızda yiyebileceğimiz bir şeymiş gibi tüm değerlerin üstünde. Bir gün paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak insanlar ama o zamana kadar her şey bitmiş olacak. Bize emanet edilen hiç bir güzelliği, gelecek kuşaklara aktaramadık. Tarih bizim kuşağı lanetle anacak bence, tabi gelecek bir gün gelirse.
Balıkçı ve Oğlu, tüm kötülüklerin yanında, insan doğasını, zaaflarını da çok güzel anlatan bir öykü bence. Sevgiyi, öfkeyi, acıyı çok samimi bir şekilde geçiriyor insana.