192 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Hep tutamak sorunu
Aylak adam, hayatın anlamını bilinmeyen bir kadının peşinde arayan, çocukluğu babasının karaktersizliğiyle örselenmiş C karakteri.Aranan, hayatına anlam katacak tutamak ise B karakteri. C'den B'ye gelene kadar alfabenin diğer harfleriyle tanışıyoruz kitapta. Bir Güler anlatıyor, bir Ayşe, bir aylak adamımız C. Dili sade, okunabilirliği kolay bir kitap, aman aman, şöyle böyle ilginç diyebileceğim bir konusu yok. Ancak yazar elindeki malzemeyi öyle iyi kullanmış ki, C' nin hislerini anlayabiliyor, herkesin içinde biraz C olduğunu çözümleyebiliyorsunuz.
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 20195 okunma
Umut,eksik olana, yatışmaz gerileme dairdir. Hiç durmadan, tasarılar düzleminde yaşıyoruz; az veya çok uzak bir geleceğe yerleştirdiğimiz amaçların peşinden koşuyor ve en âlâsından bir illüzyonun etkisi altında, mutluluğumuzun, ister sıradan ister yüce olsun fark etmez, kendi önümüze koyduğumuz ve nihayetde ulaşacağımız hedeflere bağlı olduğunu düşünüyoruz. Her seferinde, ertelenmiş bir mutluluğun cazibesine, bu hayata veya öbüründe kurulacak bir cennetin hayaline boyun eğiyoruz.
Sayfa 37
Reklam
215 syf.
·
Puan vermedi
·
35 saatte okudu
Okuduğum uzun öykünün özünde, huzurlu bir evlilik sürecinin özünde cinsellik yatıyor. Bi' o tarafa bi' bu tarafa sürüklenen ailenin dramı dönüp  dolaşıp yine aynı yerde birleşiyor. Velhasıl hanımlar beyler; kitapta dağılan bir yuvanın çığ gibi hızla yukarıdan aşağı yuvarlanmasında bu esas konu, başı çekiyor.  Novelladaki  evli çiftimiz
İki Kişilik Yalnızlık
İki Kişilik YalnızlıkSinan Akyüz · Alfa Yayınları · 20071,946 okunma
Bugün beni gülümseten şeylere müthiş öfkelendiğim bir dönem oldu. Her seferinde beni bir kez daha şaşırtan, aktif insanların, gündelik hayatın içinden olanların şairlere ve sanatçılara ısrarla gülümseyip geçmesi, bunlardan biri. Bizim gazete filozoflarının sandığı gibi, kendilerine üstünlük payı çıkarmak için yapmıyorlar bunu. Tavırlarında genellikle bir tür sevgi oluyor. Ama bir çocuğu, hayatın şaşmaz, dakik işleyişini bilmeyen birini şımartır gibi davranıyorlar. Bunlar vaktiyle sinirlendirirdi beni, çünkü her naif insan gibi (o zamanlar ben de naiftim), düşler ve sözler peşinde koşan şairlere yönelen bu gülümsemede, alttan alta bir müstehzilik sezerdim. Aslında bunu ele veren tek şey, gülümserken dilin hafifçe şaklatılması. Eskiden şairlere karşı bir üstünlük duygusunu açığa vuran bir hakaret olarak gördüğüm gülümsemeyi, şimdi bilinçsiz bir soru olarak kabul ediyorum: Yetişkinlerin çoğunlukla onlardan daha keskin zekâlı olduğunu kabul etmesi gibi, bazı insanlar da düş kurup dillendirmeyi bilenler olarak bizim karşımızda çözemedikleri, bundan dolayı korktukları, farklı bir duyguya kapılıyorlar. İçlerinden en akıllıları, zaman zaman bizim üstünlüğümüzü anlar gibi oluyor galiba: İşte o zaman o küçümseyen havayla gülümsüyorlar, üstünlüğümüzü sezdiklerini saklamak için
120 syf.
·
Puan vermedi
IRMAĞIN AKIŞINI BOZMAK İÇİN BOŞLUĞA ATLAYAN ZENDA
Bu kitabı dinlerken aklımdan geçen düşünceler şöyleydi; benden 18 yaş büyükmüş ama hep genç kalacak:) , evinin 5. katından atlarken hiç çığlık atmamış , evi Kızıltoprak’ta ben öğrenciyken oralarda yürürdüm ve sevmezdim o apartmanları..Bir çok kişinin özeneceği ve içinde olmak isteyeceği ev partileri yaşamış.Şair, yazar, aydın bir çevre ile yemiş
Nilgün Marmara
Nilgün MarmaraBetül Şükür · Destek Yayınları · 2021260 okunma
Birden, onun beni hiç istediğim gibi sevmediği aklıma geldi. Hakkım yoktu elini tutmaya. Bıraktım birden, kırılacak bir bibloyla oynayan ve annesinin sesini duyan küçük bir çocuk gibi... “Eflâ” dedim. Ne söylenirdi ki böyle bir durumda? En aptalcası çıkmakta zorlanmadı ağzımdan. “Merhaba.” “Merhaba Tolga. Nasılsın?” Konuşmuyorduk. Sadece hayatın ve karşılaşmamızın büyüsüne kapılmış, birbirimizi seyrediyorduk. Bu arada da konuşuyormuş gibi yapıyorduk. Birbirini seyreden iki Rodin heykeli gibi durmamak için. “İyiyim Eflâ” sözleri de uçtu gökyüzüne. “Döndün demek! Biliyordum ben, döneceğini.” Bu sözler de içerideki müziğin kapının altından sızan artığına karıştı. “Ben de biliyordum” dedim. Bu sefer Eflâ tuttu elimi. Bir adım attı. “Gel” dedi. Yürüdüm peşinden. Belki de hep böyle tutsaydı elimi, ben hiçbir yere gitmezdim. Ne Afrika’ya, ne de başka bir şehre... Beyaz bir duvara doğru yürüdük. Diskonun çevresini saran alçak bir duvardı. Önce Eflâ oturdu üzerine, sonra da ben. Yan yana oturmayalı on yıla yakındı.
Sayfa 465Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.