Bazen ağlayarak, bazen gülerek
Bir duâ,bir nidâ ve bir haykırış
Bana bu sevdanın ruhsatı gerek
Neden kapanıyor üstüme gökler
Sanki üzülüyor buna melekler
Yoksa yeniden mi aldanıyorum
Cehlin ve kibrin karanlığı âlemi örtmeden önce, isyanın bayrağı kalkmadan önce; tevbenin bozulmadığı, ahde vefânın baştacı olduğu zamanlarda bir kutlu feryat su sesi, kuş sesi, yaprak hışırtısı, su değirmeni iniltisi, kağnı gıcırtısı ile birlikte, hem-âhenk yükselen insan sesi idi.
Buldozerlerin, matkapların, sesten hızlı uçakların, milyara varan arabaların, kompresörlerin, mitralyözlerin, bombaların, gökdelen ormanlarının arasında eridi. Bu erimeyi içine sindiremeyen er kişiler onu hoparlör ile duyurmayı denediler. Ezan sesi olmaktan çıkıp bir âlet sesi oldu. Öteki sesli âletlerin arasına karıştı. Hoparlörden yükselen ses müezzinin kalbinden fışkıran haykırış değil artık. Onun kalitesi âletin kalitesine bağlandı.
ᜊᜊ Yokuş ᜊᜊ
Bilinmeyen bir haykırış,
İhtiyar bir gülüş bu.
Çekilmez bir yakarış,
İncinen düşler.
Meczup bir güven,
Ayazlarda üşümek diz boyu.
Yoklamak geçmişi aralıksız,
Hiç bitmeyen bir yokuş bu.
Nefes nefese kaldığın,
Varınca buldum sandığın...
Ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var. Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun.