Marguerite Yourcenar ile Alexis sayesinde tanıştık. Vurulduğumu söylemeliyim. Yourcenar, gerçekten çok başarılı bir yazar olduğunu bana ilk okumamda gösterdi. Kimsenin gündelik hayatta dikkat etmediği, çok ufak görünen şeyleri çarpıcı bir şekilde bu kitapta okura sunuyor.
Alexis, toplumun ve dinin değer yargılarına sıkışıp kalmış, kasvetli ortamda büyümüş bir insanın kendini bulma çabasına bir aynaydı. Çocukluğundan itibaren mutsuz insanların -daha doğrusu hayatın zorluklarının getirdiği hüzün içerisindeki insanların- arasında büyüyor. Kendisinin iliklerine kadar işleyen bu hüzün bir gün başının çaresine bakmasıyla devam ediyor. Alexis, bakıldığında hiçbir mücadele içinde görünmeyen, hayatını sessizce idame ettiren silik bir birey. Fakat farkındalığının yüksek oluşu, sıkışıp kaldığı değerler onu büyük bir içsel mücadeleye sokuyor. Daha ziyade kendi kafasında yaşayan biri yapıyor. Bu mücadelenin beyhude olup olmadığı belki de kitabın tartışılacak temel noktalarından biri.
Yourcenar, eşcinsellik tanımını bir kez bile kullanmadan topluma aykırı olan bu seçimin Alexis'te nasıl hayat bulduğunu elimizdeki bu uzun mektup aracılığıyla ifade ediyor.
Var olmaya çalışan adamın hikâyesi.