Stefan Zweig'in tesadüfen elime geçen, okuduğum ilk kitabı. Kitap bir kadının yirmi dört saati, bu sürede değisen ruh halleri, tutkuları ve hayatını kökten degiştirecek radikal kararları nasıl soğukkanlılıkla aldığı; bir erkeğin kumar bağımlılığı üzerinden her türlü bağımlılığın sonuçlarının nelere yol açtığı, nasıl bedeller ödettiği üzerine. Son derece akıcı üslubu, mükemmel psikolojik tahlilleri ve kurgusu sayesinde kitap kendini bitirmeden elinizden düşürmüyor kendisini. Kadının ruh dünyasının bu kadar iyi anlatıldığı kitaplar nadirdir sanırım. Kitabı okuyup bitirdiğimde o kadar etkisinde kaldım ki; işte benim yazarım, işte çimenlerinde yalın ayak koşmak istediğim edebiyatın bahçelerinden birisi dedim. Tabi psikolojiye olan merakımın etkisi de olsa gerek bu kadar etkilenmemde ve ondan sonra Stefan Zweig'i sahiplenmemde. :) o gün bugündür yazarın kitaplarını küçük bir kıskançlık eşliğinde tavsiye ediyorum. Bu kitabı ve diğer kitaplarını tavsiye ediyorum herkese, gerçekten harcadığınız zamanın her saniyesinin hakkını verecektir. :)
Geçtiğimiz yollarda kalan son ayak izlerimiz, topuğumuzun yerden kalkmasıyla beraber rüzgarla süpürülüp gidecek olduktan sonra yaşamanın ne anlamı vardı?
Bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.
Bir Kadının Yirmi Dört Saati, Stefan Zweig