Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz. Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne
Sensiz, mavisi hançerlenmiş bir akşamüstüyüm. Her gece bir acı sızar içime. İlk önce kımıldar hafif bir sancı; ayrılık sonradan kor, yavaş yavaş... Canın acısa da, maşukun yüzü gözünün önüne her geldiğinde gülümsemek tarifsizmiş. Dilin susup gözlerin konuştuğu, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yermiş hasretin yeri yurdu. Aşk, sen olmaktan çıkıp o olmakmış âdeta. Ya da onsuz olamamakmış galiba. Gülümsemekmiş içten ve samimi. Aynı zamanda ağlamakmış da hıçkırıklara boğulurcasına. Çığlık çığlığa bağırmak isterken adını, susup oturmakmış yerine. Bildiğin doğruları unutmak, en katı kurallarını yıkmakmış. Onsuz nefes alamamakmış, ama onun da ötesinde aynı gökyüzünün altında nefes almanın bile yettiği bir eşsizlikmiş. Onu gördüğün, tanıdığın günmüş miladın. Bir gün biteceğini bildiğin halde sevmekmiş. Kalbin ne kadar kanarsa kanasın, yaraların ne kadar derin olursa olsun vazgeçememekmiş...
Reklam
Ve bahçemdeki ağaca konan bülbüller, özgürce söylüyorlar şarkılarını. Ve bahar rüzgarı, saksıdaki orkidenin yapraklarını sallamayı sürdürüyor. Kedim, yarı uyur yarı uyanık güneşin tadını çıkarıyor, vücudundaki sokak kavgası yaralarına aldır­madan. Az önce bahçede çığlık çığlığa top oynayan çocuklarım toplanıp sinemaya gitmişler bile. Ev sessizliğe, kalbim huzura gömülüyor. Cam kapıyı açıyorum ve izin veriyorum sessiz bahar güneşinin verandaya dolmasına. Baharın müjde­cisi ılık güneşle noktalıyorum yazımı. Şimdi yanaklarımı elle­ rime yaslayıp şöyle rahat bir uyku çekebilirim verandamda. .
yaşmaya deyerese ölüm guzel
Yokluğun buz gibi soğuk Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,
Sayfa 457 - özlem ve ölüm
vazgeçememekmiş
Sensiz, mavisi hançerlenmiş bir akşamüstüyüm. Her gece bir acı sızar içime. İlk önce kımıldar hafif bir sancı, ayrılık sonradan kor, yavaş yavaş... Canın acısa da, maşukun yüzü gözünün önüne her geldiğinde gülümsemek tarifsizmiş. Dilin susup gözlerin konuştuğu, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yermiş hasretin yeri yurdu. Aşk, sen olmaktan çıkıp o olmakmış âdeta. Ya da onsuz olamamakmış galiba Gülümsemekmiş içten ve samimi. Aynı zamanda ağlamakmış da hıçkırıklara boğulurcasına. Çığlık çığlığa bağırmak isterken adını, susup oturmakmış yerine. Bildiğin doğrular unutmak, en katı kurallarını yıkmakmış. Onsuz nefes alamamakmış, ama onun da ötesinde aynı gökyüzünün altın da nefes almanın bile yettiği bir eşsizlikmiş. Onu gördüğün. tanıdığın günmüş miladın. Bir gün biteceğini bildiğin hâlde bağlanmakmış. Kalbin ne kadar kanarsa kanasın, yaraların ne kadar derin olursa olsun vazgeçememekmiş
Sayfa 209Kitabı okudu
“Ağır ve taşınması çok güç yükler vuruyorlar sırtına!”{101}, evet, bu sözü hatırlayın! Çocuklarımızı düzeltmek zorunda olduğumuzu söyleyeceksiniz. Bakın: Kendimizi onların üstünde görmeyelim, onlardan kötüyüz bir kere. Çocuklarımıza daha iyi olmaları için bir şeyler öğretirsek, onlar da bize çok şey öğreteceklerdir ve onlara yakınlaşmamız bizleri
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.