Hayvanlarda vefa var, sadakat var, merhamet var,
İhanet yok, nankörlük yok,
Hile hurda, yalan dolan, çalma çırpma yok, yok efendimiz.
Duygusuz, kalpsiz değiliz,
Biz kimseyi tutsak etmeyiz,
Biz kimseye bıçak çekmeyiz,
Hiçbir canlıyı boğmayız, boğazından kesmeyiz.
Topumuz tüfeğimiz yok, yok efendimiz.
.
Hakaret ve küfür objesi olarak diline dolayıp
İşyerindeydim, nöbette, yalnızdım, öyle umdum en azından. Çayımı koydum, dikkatimi toplamaya çalıştım, yazarla baş başa kalayım diye. Oğuz Atay’ın öykü kitabını bu akşam bitiririm diye düşünmüştüm. Ya da bir ara aklıma öyle gelmiş sonra vazgeçmiş olabilirim. Emin değilim okuyorum sadece...
Şimdi anladım, aslında bu kitapla başlamak lazımdı Atay’ı
Livanelin'den okuduğum 4. kitap. Bunu da zevkle okudum. Serenad, Kardeşimin Hikayesi ve Huzursuzluk kitaplarını da severek okumuştum.
Yakın tarih Türkiye'sinin panoromasını yazarın akıcı ve sürükleyici türkçesiyle okumaktan zevk aldım.
İlk etapta yazarın anlatım akışını, kitabın kahramanı Sami beyin araya girip olayı bir de kendi penceresinden anlatmasından rahatsız olmuştum ama ilerleyen bölümlerde itiraf edeyim Sami beyin söze girmsesini merakla bekledim. Olayları farklı iki bakış açısıyla aktarmasını keyifli ve başarılı buldum.
Buna benzer bir roman tekniği Mustafa Kutlu, Bekir Sami Bey'in Özel Hayatı kitabında denemişti. O kitapta Bekir beyin söze karışması akışı ve anlatımı bozduğu için yazar kitabın başında artık söze girmesini reddetmiş ve kendisi devam etmişti. Başarısız bir denemeydi ve esere gölge düşürmüştü.
Konusu, mesajı ve olay örgüsünü bu kadar başarılı vermesine rağmen bir kesimin Zülfü Livaneli'ni "basit bir dili var, edebi yönü çok zayıf" söylemlerine karşı aklımda "bu topraklarda yetişen her başarılı insanın ödemesi gereken bedeli ödüyor" diye bir düşünce oluşuverdi. Tükçesiyle, anlatımıyla ve roman tekniğiyle çok beğendiğim bir dördüncü kitap. Diğer kitaplarını okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Keyifle okunacak bir kitap.
Gelelim Mustafa'nın Deniz'ini kaybettiği denizden gelen bebeğe... Türkiye'nin içinden çıkamadığ göçmen meselesine esaslı bir dokunuş yapmışsınız. Televizyonlardan kıyaya vuran bebekleri, insanları gördük. Adına ne dersek diyelim, Aylan, Samir, Hamid... Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı.. İnsanlığın her anlamda can çekiştiği bir