18 Mart Çanakkale Zaferi
Düşmanın Çanakkale’de müthiş bir taarruza geçtiği bir gündü. Hamilton’un kumanda ettiği harekâtta İngilizler hiçbir netice alamamıştı. Husûsiyle 29. Tümen’leri ağır zâyiat vermişti. Ancak o gün Kraliyet Norfolk Alayı’nın bir bölümü, az bir mukâvemetle karşılaştığı için içerilere doğru ilerlemeye muvaffak olmuştu. Alay, Azmak Deresi’nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yavaş yavaş yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Üzerinde de garip, soluk renkte bir bulut durmakta idi. Alay tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldu. Şâhid olanların imzalarıyla İngiliz kaynaklarında da yer alan bu hâdise, düşman birlikleri arasında dehşet uyandırdı. Zira tepenin üzerindeki bulut, 267 kişilik İngiliz askerlerinin son neferini alıncaya kadar beklemiş, sonra da sanki yükünü almış gibi havalanmıştı. Yine o esnâda ortaya çıkan yedi-sekiz kadar bulutla birleşerek kuzeye, yani Trakya istikâmetine doğru uçup gitmişti. Bugün hâlâ o İngiliz askerlerinin âkıbetlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Ne esir, ne de ölüm kayıtları, iki tarafta da mevcut değildir. Bu hâdise de, Çanakkale savaşlarında fiziken çözülemeyen ve dünyevî ölçülere göre meçhûl kalan, ancak gerçek olduğu tespit edilmiş bulunan ilâhî yardımlardan biridir.
«Atatürk geziye çıkarken yanında götürmek istediği kitapların cephane sandiğına koyulmasını istediğinde, Kütüphanecisi Nuri Ulusu şaşırır. Atatürk der ki: "Şaşırma, şaşırma... Savaşta bunlarla cephane taşıdık, sen o zamanlar çocuktun, bilemezsin; bu sandıklar benim için çok önemlidir. Şimdi o savaş bitti, yeni bir savaşımız başlıyor... O da kültür ve sanat savaşımız dır ve okumakla, kitapla olur; işte şimdi, cephane taşıdığımız o sandıklara kitaplarımı koy, bu sandıklarda taşınsın, cephanenin yerini artık kitaplar alsın."» Kaynakça: Büyük Atatürk'ten Küçük Öyküler, Süleyman Bulut
Reklam
BİR KÜÇÜK PEMBE BULUT Başımın üstünde dönen bulut Sevda mısın sen, bulut musun? Tavus kanadından, öyle pembe, Ne ki gerginliksiz, tozam tozam Öyle ele geçmez, kayıcı, uzaksıl. Öyle yağmur, öyle aşk, öyle umut… Bütün güzellikler ve yaşam Elden kaçırılmış bir fırsat oldu. Öyle kadın, öyle doğa, öyle esinti, Öyle utku, öyle okşayış, öyle söz, Başımın üstünde dönen bulut Belki dağ bulutusun sen, belki ova, belki deniz, Belki de eski aşklardan kopmuş kalmış Ve unutulmuş. Belki de bir ezgi kızların türkülerinden, Öyle gözyaşı, öyle düş, öyle sevinç… Cahit Külebi
Eski bir dosta, Bir buluta benzerdin Bazen saklanırdın Güneşimin arkasına Ama yinede gözükürdü bir kısmın Bazen kararırdı o küçük bulut Sonra gözyaşları çıkardı meydana Bazen çok açık olurdu rengi Hoş bir hava katardı insana Bilir misin? Bu küçük bulutun hayranıydı, Bir çok insan Ama o kendi halindeydi inan... Betül Yaşar
Hikaye...
Her şey bir gece içinde oldu Sabahleyin her şey tamamdı. Bu gördüğünüz gökyüzü İlk defa gelip yerini aldı Gökyüzünün gelmesiyleydi Dünyada büyük bir değişiklik oldu
Yağmur Tokası
İnsan bazen yağmurludur, bazen tozlu bazen yağası gelir insanın bazen tozası bazen de bulut olup dökülesi İnsan insanın içine yağmurda düşer en çok sana bir yağmur tokası işte saçlarından yağmuru fikrinden beni eksik etme diye *** Öyle Küçük Şeyler Haydar Ergülen
Reklam
Kalem ile Kılıç
. "Alors, siz gerçekten en baştan anlatmaya başladığından emin misiniz?" Diye sordu genç adam bacak bacak üstüne atmış halde. Sırtını pek önemsemiyordu artık. . . "Bahçemde oturuyordum. Her şey sessiz sakindi, olurundaydı. Havada bulut, ruhumda tespit ettiğim hiç ur yoktu. Birden kendimi bahçemde, taşların dibinde biten çiçeğin yanında dizlerimin üstünde buldum. Neye uğradığımı şaşırdım, arkanızdaki çaydanlıktan çıkan buharlar gibi tütmeye başladım. Tam kendime ne yaptığımı soracaktım ki...Başladım İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya Hükümdarı Hiroto'nun 1924'te Prenses Nagako ile evlendiğini, evliliklerinin dinamiklerini, her evlilikte inişlerin çıkışların olabileceğini anlatmaya. Ağzımdan çıkanı kulağım duyuyordu duymasına da beynim algılamıyordu." . . Saçlarının dibinden küçük bir ter damlasının aktığını hissetti. "Faysal." Gözlerini açtığında ise kendisine seslenildiğine emin oldu. "Faysal?" Evet. Adı Faysal'dı.. .
Kenan Bıyıklı - Bozgun-
Kitap satılan her yerde... Bozgun Kenan Bıyıklı’nın (1969), “Saklı Şiirler” şiir kitabından sonra gelen ikimciyapıtı. Bu kitap şairin son dönemde yazmış olduğu şiirleri bir araya getiriyor. Aşk, keder, yalnızlık ve varoluş sancısını işliyor bu şiirler daha çok. Söz ekonomisinin egemen olduğu, görece küçük oylumlu bu şiirlerde Bıyıklı, Attilâ
Bir Aşka Vuran Güneş
Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar; Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden; Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor. Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor Ufkunuzda camları göksel konağının Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten Hanımellerinin morumsu buğusunda Bekliyor bahçenize dönük balkonunda Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı Hüzünler,
-DECCAL-
_İnsan kendi karakterine bakarak Tanrı'yı yaratmıştır. Üstün gördüğü özellikleri Tanrı'da görmek hoşuna gider. İğrenç özelliklerini de Şeytan'a yüklemiştir. _Bir tanrıbilimcinin, dincinin doğru diye duyduğu, yanlış olmak zorundadır: bu bir doğruluk ölçütü neredeyse. Savaş açtığım bu tanrıbilimci içgüdüsüdür: her yerde buldum onun
579 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.