Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
40 Yaşındasın Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve Celle Ya Rasulallah, lemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
40yaşındasın Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve Celle Ya Rasulallah, Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Reklam
Umutsuzluk içinde ne yapacağını bilemeyen Altın, bir taşın üzerine oturdu. Elbisesini yırtarak, sapsarı memesini çocuğun ağzına uzattı: –"Al bak, sütüm yok benim. İnandın mı şimdi. Sütüm olsa sana vermez miydim? Zavallı öksüzüm. Olmadığını anla da bana eziyet işkence yapmayı bırak artık. Ne dediğimi anlıyor musun? Konuşmak istiyorum işte, İstersen alay et benimle. Memelerimle de alay et! Ey tanrım ne büyük ceza bu!" Çocuk memeyi ağzına alır almaz sustu. Çocuk beklediğine kavuşmuş, diş etleri ile memeye iyice yapışmış, şapur şupur dudaklarını oynatıyor, küçük gözleri sevinçten açılıp kapanıyordu. —"Hey, ne oluyor sana?" dedi Altın. Kızgınlıktan çok çaresizlikten öyle konuşuyordu. "Tamam mı? Anladın mı şimdi? Az sonra daha çok bağıracak, daha çok ağlayacaksın…" Ama hayret! Bebek ağzını ayırmıyordu onun memesinden. Tam aksine, yüzü mutluluktan parlamaya başlamıştı! Altın, memesini hafifçe çocuğun ağzından çekti. Apak süt damladığını görünce bağırmaktan kendini alamadı. Şaştı kaldı. Tekrar verdi memeyi çocuğun ağzına, sonra yine çekti ve gerçekten süt geldiğini gördü… —"Tanrım! Yüce tanrım! diye bağırdı. Sütüm var benim, sütüm var! Beni duyuyor musun? Küçüğüm. Gerçek süt bu! Annen olacağım senin. Artık açlıktan ölmeyeceksin. Gök Tengri bizi duydu, zavallı yavrum!"
Politikada, esen havaya göre hareket etmek gerekirdi. Fikirler çatışmasında küçük bir nokta, düşmana öldürücü bir darbe indirmeye yeterdi bazen.
Sulhi'yi doğum gününe çağırması da bundan mıydı? "Sınıftan bir tek seni çağırıyorum, kimseye söyleme!" demişti. "Neden bir tek ben?" diye soramamıştı Sulhi, hemen tatlı hayallere kapılmıştı. Şimdi küçük, beyaz bir buluttu o, genç, acemi bir bulut; gökyüzünde ama aklı Müge'nin uçsuz bucaksız güzelliğinde, aşağıya bakıyor durmadan, yağmur olmayı bekliyor, Müge sırılsıklam olsun, sırılsıklam olsun...
fakat
Ah o ''fakat'' ve ''ama''ların içinde saklanan binde bir olasılıkların baştan çıkarıcı albenisi! Ah o aklımızı çelen küçük olasılıkların peşinde sürüklenirken esir olduğumuz duygu karmaşası! Ah o bazen sonunda pişmanlıktan kıvranarak andığımız ''ya öyleyse'' yolculuklarımızın yüksek bedelleri.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
İnce Kentler 5 İnanmaya hazırsanız ne iyi.Örümcek ağı kent Ottavia'nın nasıl olduğunu anlatacağım.İki sarp dağ arasında bir uçurum var:kent boşlukta duruyor,bir doruktan ötekine halatlar,zincirler ve tahta köprülerle bağlanmış.Küçük tahta traversler üzerinde boşluğa basmamaya dikkat ederek yürüyor insan ya da kenevir ilmiklere tutunuyor.Aşağıda,yüzlerce,binlerce metre hiçbir şey yok:birkaç bulut geçiyor;uçurumun dibi zar zor seçiliyor. Kentin temeli bu:geçit ve destek gibi kullanılan bir ağ.Geri kalan her şey duvara yükseleceği yerde aşağıya sarkıyor:ip merdivenler,hamaklar,çuval evler,vestiyerler,küçük teknelere benzeyen teraslar,su mataraları,gaz lambaları,kebap şişleri,sicimlere bağlı sepetler,yük asansörleri,duşlar,trapezler,oyun çemberleri,teleferikler,avizeler,sarkan yapraklarıyla çiçek saksıları. Ottavia sakinlerinin boşluğa asılı yaşamları diğer kentlerdekine oranla çok daha güvenli.Herkes biliyor ki ağ daha fazlasını taşımayacak.
Sayfa 119
Niçin böyle davranır bunlar? Görünüşe bakılırsa onlar da insan! İnsan insana nasıl bu kadar acımasız olur, bu kadar nefret duyar? Oysa onların hiçbirine en küçük bir kötülük yapmış değilim. Ne ben onları tanıyorum, ne onlar beni. Ama yine de bana kin besliyor ve alınacak öçleri varmış gibi üzerime çullanıp pestilimi çıkarıyorlar! Niçin? Niçin? Nasıl böyle davranabiliyor, nasıl bu derece acımasız olabiliyorlar? Niçin işkence ediyorlar bana?...
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.