Atatürk’ün kedisi var mıydı?
Hiç kedili bir fotoğrafını görmedik şimdiye kadar. Yakınlarının anılarında da böyle bir şeyden söz edilmiyor ama; Çankaya Köşkü’nde, köşkün içinde bir kedisi olduğunu, onunla röportaj yapan Paris Journal gazetesi muhabiri Paul Erio’dan öğreniyoruz.
Erio, röportaj yapmak için Atatürk’ün çalışma odasına adımını attığında, beyaz, uzun tüylü küçük bir Ankara kedisinin, karşıdaki divanın üstünde boylu boyunca uzanmış olarak kendisine baktığını yazmaktadır.
Ben,
altın dilli,
her sözü
ruhu dirilten,
bedeni yeniden doğuran,
diyorum ki size:
en küçük toz tanesi bir canlının
değerlidir benim yaptığım ve yapacağım her şeyden!
Çocuklara ondan daha az yakın olan Nikolay İlyiç Tolstoy
en küçük oğlunun gözünde son derece zarif, güçlü ve neşeli biriydi. Redingotunu ve dar pantolonunu giyip şehre gittiğinde ya da etrafında oyuncu tazılarıyla ava gittiğinde veyahut gözleri yarı kapalı, başının üzerinde mavimtırak bir bulut, uzun dumanlar çekerek piposunu içerken nasıl da yakışıklıydı! Kimi zaman, oğlanların odasına giriyor, bir kağıt parçasının üzerine, çevik bir elle bir iki desen çiziyor, Fedor lvanoviç Roessel'le Almanca üç dört laf ediyor, Lev'den, "iri puf''undan Puşkin'den bir şiir okumasını istiyordu: "Elveda, özgür unsur!.." ya da "Napoleon,'' ağdalı vurgusundan dolayı onu eleştiriyor, bir anekdot yumurtluyor, kendi ekseni etrafında dönüp, herkesi kendine hayran bırakarak odadan çıkıp yok oluyordu.
Kitabın adı:Büyük Atatürk'ten Küçük Öyküler 2
Yazarın adı:Süleyman Bulut
Okuyanın adı:Nezaket Topal
Sayfa sayısı:147
Kitabımızın 2.cisinde de yine Atatürk ile ilgili küçük küçük öyküler var çok güzel bir kitap herkes okumalı ana kaynaklardan derlenerek yazılmıştır...
“Yumuşak bir melankoli kapladı içini. Kadere karşı mücadelenin boşunalığını duydu, çünkü bunca çağdan ona miras kalan bilgelik yükü buydu.”
-Küçük Bir Bulut hikayesinden
James Joyce’un “Dublinler” eseri bütün hikayelerinin toplandığı kitaptır. Bu hikaye kitabının diğer kitaplardan farkı değişik esinlenmelerle hikayelerin bir araya getirilmesinden oluşmasıdır. Hikayeler arasında temasal benzerlikler vardır. Hikayeler ayrı ayrı okunabileceği halde kitabın bütünü roman olarak tasarlanmıştır. Kitapta “Dublinli olma” teması üzerinde durulmuştur.
Kitap 15 hikayeden oluşur. İlk üç hikaye çocukluk üstünedir. Devamı gençlik, orta yaşlılık ve bunun üstüne dört hikaye geliyor. Son dört hikaye ise toplum hayatıyla ilgili kitabın son hikayesi olan “ölüler” hikayesiyle biter.
Çoğu hikayede olay akşam saatlerinde ya da karanlıkta geçerken, mevsim de kış ve hava karlıdır.
Beni en çok “Küçük Bir Bulut” adlı hikaye ve son hikaye olan “Ölüler” çok etkiledi. Hikayeler, geniş olarak kendinden önceki 14 hikayenin konularını toplayıp okuyucaya sunuyor.
Çoğu zaman zihnimin ta gerilerinde, sadece uzak bir bulut, bir anı ve belli belirsiz bir güvensizlik olarak kalıyor, ama bazı anlar geliyor ki bu küçük bulanıklık bütün göğü karartabilecek kadar büyüyebiliyor. O zaman etrafıma, arkadaşlarım olan insanlara bakıyorum ve dehşete düşüyorum. Yüzlere bakıyorum, canlı ve aydınlık, başkaları cansız ve tehlikeli, başkaları kararsız ve samimiyetsiz; ama hiçbirinde makul bir ruhun o dingin kendine hakimiyeti yok. Sanki içlerindeki hayvan sürekli dalgalanıp kabarıyormuş gibi geliyor ve bir süre sonra adadakilerin yaşadıkları gerileyiş, daha büyük bir çapta yeniden oynanacakmış gibi geliyor. Bunun bir yanılsama olduğunu biliyorum, etrafımda
erkek ve kadın gibi görünenlerin gerçekten de erkek ve kadınlar olduklarını, her zaman için öyle olduklarını, insanca arzularla dolu ve hassas kırılganlıkları olan, içgüdülerinin baskısından kurtulmuş, hiçbir fantastik kanunun kölesi olmayan, tam anlamıyla akıllı yaratıklar, Hayvan Canavarlardan tamamıyla farklı varlıklar olduklarını biliyorum. Yine de onlardan, meraklı bakışlarından, sordukları sorulardan ve yardım etme çabalarından ürküyorum ve uzaklaşıp yalnız kalmayı özlüyorum.