248 syf.
8/10 puan verdi
·
10 günde okudu
atam.gov.tr sitesinde böyle bir inceleme görünce burada yayınlamak istedim. YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YILMAZ Armstrong ilk kitabı olan Turkey in Travail da, Türk Milli Mücadelesi’ni (1918-1923), açıklamaya çalışmıştır. Armstrong Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkler tarafından tutuklanmış ve savaş tutsağı olarak cezaevine konmuştur.
Bozkurt
BozkurtH. C. Armstrong · Kamer Yayınları · 20131,410 okunma
Erol Simavi “ Türkeş’e masonluk teklifi yaptık kabul etmedi”
Reklam
176 syf.
10/10 puan verdi
Oktay Akbal
Merhaba Bu kitap Oktay Akbal'ın 1996, 1997, 1998 yıllarındaki yazılarını inceliyor Sözcüklerle Yolculuk öyle bir yolculuk ki hangi yazardan geçmiyor, hangi durakta beklemiyor, hangi konuya değinmiyor ki... Oktay Akbal bir derya deniz her yazıda ona biraz daha hayran oluyorsunuz, her yazıda onun tanıklıklarının fazlalığına ortak oluyorsunuz. Köşe
Sözcüklerle Yolculuk
Sözcüklerle YolculukOktay Akbal · Cumhuriyet Kitapları · 19998 okunma
Meşrutiyetçi ve İttihat ve Terakki Partisi yazarlarından Hüseyin Cahit Yalçın'ın bu yıkımın sebeplerinden olarak ortaya koyduğu, "Açıkçası, görülüyordu ki 'ülkeyi kurtaracak biricik yol' diye yıllardan beri arkasından çıldırmış olduğumuz meşrutiyet, memleket için çok önemli bir tehlike doğuruyordu." itirafı, meşrutiyet uygulamalarını otokritiğin özeti ve simgesi olacaktır. (Bkz. Hüseyin Cahit Yalçın, Siyasal Anılar, haz. R. Mutluay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1979 s.23)
Tarih kendisinden dersler alınmazsa tekerrür eder.
Tarihimizde 27 Mayıs 1960 ihtilali öncesinde darbeye zemin hazırlamak için İstanbul ve Ankara'da üniversite gençliğinin kullanılmasına benzer şekilde, 29 Mayıs 1876 Darbesi'nde de medrese talebeleri kullanıldı. Talebeyi kışkırtıp miting yapmak için cunta üyesi veya onlarla ilişkilerde bulunan kişiler Fatih ve Beyazıt medreselerine sızmaya başlamışlardı. "Softa kıyafeti" (medrese öğrenci forması) giyerek öğrencilerin arasına sızanlardan Agah Efendi, İsmail Kemal, Hasan Fehmi, Köse Raif, Rıfat Bey, Ziya Bey (sonra paşa) gibi ünlüler dikkat çekicidir.
Tarih kendisinden dersler alınmazsa tekerrür eder.
Öğrencileri kullanmada "para" da işin içine girmişti. Kışkırtmayı kolaylaştırmak için öğrencilere gizlice para dağıtılmıştı. Paranın kaynağı ise cuntaya meşrutiyeti ilan etme sözü veren Veliaht Murat Efendi idi. Murat Efendi, sarrafı Hristaki Efendi'den "borç para" alarak öğrencilere dağıtılmak üzere cuntaya vermişti. Öğrencileri silahlandırma işi de bu paralarla alınan silahlarla yapılmıştı. Öğrencilere dağıtılan "kirli para" işinde "İngiliz ve Rus altınları" bile vardı.
Reklam
Tarih kendisinden dersler alınmazsa tekerrür eder.
Gerekli tecrübe ve birikimden yoksun Yeni Osmanlı Kuşağı'nın peşinden koştuğu 1. Meşrutiyet mücadelesi ile (1866-1885) Jön Türkler'in ön ayak olduğu 2. Meşrutiyet Mücadelesi (1889-1918) sonucunda, darbelere vasıta olan askerler ile gençliğin nasıl çıkmazlara düştüğü , oyuna getirildiği -o günün sisli havasında görülmediği halde- daha sonra apaçık ortaya çıkmış, Jön Türk Kuşağı da yazdığı hatıralarda bunu bizzat dile getirmiştir.
Tarih kendisinden dersler alınmazsa tekerrür eder.
Gençliğimizin ve ülkemizin 1960-1980 zaman diliminde yaşadığı dram, 1866-1918 zaman diliminde yaşanan dramın neredeyse aynısıdır. Dolayısıyla bu kuşağın yaşadığı dramın dinamiklerini geçmişte aramak lazımdır. 1866-1918 zaman dilimini Cumhuriyet döneminde tam ve gerçek anlamda tahlil edilip genç kuşaklara şuurlu bir "tarih dersi" verilmediği için maalesef tarih tekerrür etmiştir. Milletler içinde tarihsel hafızası belki de en zayıf millet olarak ne yazık ki tarihten ders almıyoruz.
"Bir kuşağın sendromu"nun sebeplerinden biri de zannımızca buradadır; sağ ve sol tek taraflı okumaya kilitlenmişti. Herkes birbirinin yayınına düşman gözü ile bakardı. Hocalar ve öğrenciler arasında "siyah-beyaz ayrımı" gibi yayın ayrımı vardı. Çoğu kez okunanlar "damgalanmak" korkusu ile gizli okunurdu.
İşin dramatik yanı komünistler ezildiğinde biz, biz ezildiğimizde onlar seviniyorlardı. "Haklardan ortak faydalanmak", farklılıklara saygı, hoşgörü, barış içinde bir arada yaşamak" düşüncesi yoktu. Herkes birbirine ve düzene düşman, birbirini yok etmekle meşguldü. İşte, "Bir kuşağın dramı" nın önemli sebeplerinden biri de budur.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
Amerika'nın karşı gibi göründüğü, esasında karşı olmadığı "komünist terör" onun "can simidi" olmuştu. "Şeytanı" olmuştu. Şeytanı oluşu, "komünizm tehlikesi" söylemi etrafında menfaatlerinin daha iyi korunacağı düşüncesinden kaynaklanıyordu. Amerika "komünizm şeytanı, terörü" ile bir taşla iki kuş vurdu. Komünizmi, "hür dünya, insan hak ve hürriyetlerine saygılı dünya" denilen dünyada, bu hakların karşıtı gibi gösterip onu "terörist edebiyatı" ile tasfiye etti. Tabii ki bu arada, komünist ülkelerdeki vahşete varan uygulamalar da Amerika'nın eline aleyhte propaganda malzemesi verdi. İkinci olarak "komünizm terör tehdidi"ni dost ve müttefiklerin başında "Demokles'in kılıcı" gibi tutarak onları kendine bağladı.
Sayfa 217Kitabı okudu
Günümüzde de değişen bir şey yoktur. Figüranlar değişik, roller aynıdır. "Amerika düşmansız ve terörsüz yaşayamaz." denmiştir. Doğrudur, "komünizm şeytanı" yıkıldıktan sonra "fundamentalizm" adı altında "İslam ve İslam dünyasından gelecek tehlikeler" yeni şeytan ilan edilmiştir. Amerika bugün Afganistan'da, Irak'ta varsa ve buralar onun yeni eyaletleri haline gelmişse bu, icat ettiği yeni "şeytanı" sayesinde olmuştur.
Sayfa 217Kitabı okudu
Resim