Geceleri hepimizin üzerinde ışıldayan o uçsuz bucaksız Samanyolunun kalbinde bir trendesiniz. İçeride arkadaşınızın yanı sıra yabancı birçok insan daha var diyelim. Sonra birden trende giderken yolculuğunuza eşlik eden tüm o insanların aslında birer ölü olduğunu fark ediyorsunuz, onlara ne söylerdiniz? Okumaya başlamadan önce hepimiz böyle
İnsan olmak nedir?
Yıllardır ilkokul sıralarından beri bize sorulan, cevabı öğretilen bir soru var. İnsanı diğer canlılardan ayıran özellikler nelerdir?
En başında akıl ve irade sahibi olmamız gelir, ardından bize lütfedilen, kendi gözümüzde bizi dünyada hatta evrende en üst seviyelere taşıyacak "mükemmel" özelliklerimiz sıralanır.
Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
Bu kitabı okuduktan sonra şuna kesinkes emin oldum, edebiyat – filmler ve rüyalarla beraber – benim için bu dünyanın gerçeklerinden bir kaçış yoludur. O yüzdendir ki mistik realizmin en çarpıcı örneği olan “Yüzyıllık yalnızlık” benim için her zaman 1 numara olmuştur. Şimdi ona küçük bir kardeş geldi - “İskambil kağıtlarının esrarı”. Bana ‘Issız
Sanırım hayatımda ilk kez bir kitabı ikinci defa okuyorum. İlk okuduğumda üniversitede yani bundan yaklaşık 12 yıl önce falan okumustum. O zaman müthiş etkilemişti beni. Ancak ödünç aldığım bir kitapti. Ve bende olmasını istedim. Epey oldu alalı bu zamana kısmetmiş tekrar okumak. Dört kitaplık bir serinin ilk kitabı Kayip Gül. Bu okumam beni ilki kadar etkilemedi açıkçası ancak burda gördüğüm kötü yorumlara da yok artık o kadar da değil dedim.
Ormanlarımız ile içimizin de cayır cayır yandığı artık mutlu huzurlu haberleri duymak istediğimiz şu günlerde içimi huzurla dolduran bir kıtapsin sen. Sanırım dört kitabı da tekrar okuyacağım araya kitap almadan. Beni mutlu edecek şeylere ihtiyacım var. Umuda ihtiyacım var. İki çocuğum için tekrar nefes alabilmeye ihtiyacım var ve bunu ancak kitaplar sağlıyor bana.
Biraz masal tadı var evet biraz olağanüstü şeyler yazılanlar ama hayat ne kadar olaganki zaten. Bırakalım biraz da güller konuşsun biz dinleyelim, malum biz konuşunca pek güzel şeylerden bahsetmiyoruz maalesef! :(
"M.Kemal Paşa, 5 Ağustos 1921 günü, önce bütün Meclisi, emrinde bu Topal Osman kuvvetleri ile sardı. Sonra da, altı yüz yıllık gelenek içersinde, tek bir Osmanlı Padişahına bile tanınmamış olan yetkilerin, kendisine tanın-masını mebuslardan rica! etti. Hiçbir encümenle (komisyonla) görüşülmeden, doğrudan genel kurula gelen ve hayli sert tartışmalarla gece yarısı kabul edilen, bir oturum sonrasında Büyük Millet Meclisi, Meclis Başkanı M.Kemal Paşaya, Meclisin sahip olduğu bütün yetkileri şahsında toplamak ve yürütmek üzere, üç ay süreyle Başkumandanlık yetkisi veren kanunu kabul etmek zorunda kaldı. Hemen bütün mebuslar yedi saattir içersindeydi ve ne kimse dışarı çıkabiliyor ve ne de içeri girebiliyordu. Hukuk ve siyaset dilinde adı diktatörlük olan bu yetki, ilkine benzer taktik ve tehditlerle, üç kez daha üçer ay uzatıldı." (Ahmet Nedim, Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları, s.XXVI)
ODA
İndir perdelerini şu biten günümüzün,
Kapıyı sen kilitle, sen yanı başımda kal!
Eşikte can veriyor, dinleyelim, o kartal,
Beraber dinleyelim sustuğunu gündüzün.
Akşam saçaklarında kuşlardan gelen hüzün
Oluklarda yağmurun mırıldandığı masal.
Odanın loşluğunda sessiz açılan mangal:
Doğan bir mehtap gibi ılık ve pembe yüzün.
Perdeler, o teselli uzak göklerden inen,
Son gürültüler artık, son tramvay, son tren.
Odamıza sığındı, sus, ruhu bir öksüzün.
Duyulmaz oldu şehir . . . Perdeler ve dört duvar.
Bir su sesi, bir saat, çinkoda tıkırtılar,
Kalbim! Saçaklardaki kuşlardan gelen hüzün.
1936
youtu.be/rl8J6r9LKuU
..::: AHMAK GÖNÜL :::...
Ahhh koruyabilseydim böylesi zamanlar için eşkiyalığımı
Çapraz fişekliklere mermi diye sürerdim yalnızlığımı
Sonrada bir dağ başının pusatında
Sisin gümüşten yatağına çekerdim, geri kalanımı..
Meğer teslim etmişim dürbünlerin uzağı yüreğimi
İki çıplak silah gibi üzerime
Bir yerde yürüdüğünüzü hayal edin. Ara sokağa giriyorsunuz ve etrafınızda bir sürü canlı. Canlı dememim nedeni yaşayan tüm canlılardan bahsetmek istememden dolayı. Her canlının yaşamı birbirinden farklıdır. Her canlı yaşamında zorluklar yaşar ve bu zorluklarla mücadelesi farklıdır. Hayat nedir? Bu dünya gerçek mi? Hayallerimiz yaşamımızı
-Uyuturken çocukları
Masal söylüyorlar
Neden bu Cin?
-Uykuda bile öğüt dinleyelim diye bir
Yarınki yaramazlıkları düşünmeyelim diye iki
Bir de yalan söylerken
Güzel uyduralım diye üç.
Kimileri burunlarını kuzeybatıya çevirip güneşe doğru peygamberlik etsin. Kimileri gözlerini kapayıp çeneleri göğüslerinde güneye doğru mırıldansın. Beethoven’in B Minör Yaylı Çalgılar Dörtlüsü Opus 130’nun üçüncü muvmanını en iyi kim tanımlayabilir? 'Andante con moto, ma non troppo'. Okuyalım, dinleyelim. Bence bu iyi. Biraz fazla çenesi düşük de olsa. 'Macrocosmos', tersçevirme ve karşı ses, yapılanmış, diyalektik ve mimetik. Daha mı hızlı? Daha mı yavaş? Hem daha hızlı hem daha yavaş mı? Gerçekte biraz fazlaca mı yapılanmış Öylesine sarsılıyorum ki, gözlerim doluyor. Beethoven’in, bu zavallı şeytanın sağır olduğunu anımsıyorum. Müziği sözcüklere dökmek masal gibi bir şeydir, çünkü seslerin titreşimi duyguları harekete geçirir. Tiyatroyu sözcüklere dökmek mümkün sayılıyor, çünkü sözcüklerin akılla kavranılabildiği kabul ediliyor. Lanet olsun!
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur.
Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3
Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur.
Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3
Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum