Dürüst olmak gerekirse, yaşadığım birtakım olumsuz tecrübenin ardından kendime bir söz verdim; ikinci bir emre kadar özellikle yeni kuşak (2000 sonrası diyelim) muhafazakar / dinci / İslamcı / yeni tip milliyetçi vs. (sıfatlar arasında kaybolmak) yazarların ‘edebi’ eserlerine sakın bulaşma... Karşılaştığın zaman yolunu değiştir veya görmezden
"Bir zamanlar düşünürdü göğsümde yüreğim..."
(Homeros- İlyada, XIX -330)
Düşünmenin göğüsten bilindiği bir zamandan...
Homeros'un İlyada'sı Akhilleus'un öfkesi "Söyle tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus'un öfkesini söyle" ile başlayan ve Hector'un ölüm töreni ile son bulan epik geleneğin kuşkusuz en ünlü eseridir. Troya
Beni merak ediyorsanız bu resimden bana bakın.
dropbox.com/s/josp2eiqbczyc...
Üzerimde duran küllük, yeşile çalan taşlı çakmak ve yarım bırakılmış bir Maltepe sigarasından ibaret. Gerisi alabildiğine toz, toprak. Unuttular bizi, işe yarar yanlarımızı söküp bir boş tarlaya çektiler hurdamızı. Şimdi kurda kuşa yuva
Voltaire
1. Giriş
Bu yazıda, Fransız Edebiyatının en önemli yazarları arasında gösterilen Voltaire’in hayatına kısaca bir göz atacağız. Yaşadığı döneme hâkim olan “Aydınlanma Çağı Edebiyatı” ekseninde eserlerine bakacak, dönemin önde gelen yazarlarına değinecek ve Voltaire’in
Alman asıllı Schuon, Gelenekselci düşünce okuluna mensup, aynı zamanda ressam ve şair. Metafizik ve maneviyatıyla ön planda olduğunu söyleyebilirim. Schuon, İslam mistisizmi (Tasavvuf) ve diğer geleneklerde dile getirilen merkez ve çember sembolizmini; geleneksel dinleri anlamlandırmak uğruna kullanıyor.
O, meseleyi her zaman için bir insan ve merkez meselesi olarak ele alıyor. Ayrıca ona göre bir merkezi olmayan insanın mahrumiyeti ve kusuru ne olursa olsun, her zaman için ümit vardır. Keza bu Merkezin özünü içimizde taşırız ve her birimiz Yaratıcı’nın sureti üzere yaratılmışızdır.
Kitapta yer yer 19. yüzyıl sonrasının metalaşmasını ve maneviyata sırt dönmesini eleştirerek, hümanistik kültürün şu 3 şeyi bilmediğini vurgular:
1-Tanrı’nın ne olduğunu bilmemek. (Çünkü hümanistik kültür Tanrı’ya öncelik vermez.)
2-İnsanın ne olduğunu bilmemek. (Hümanistik kültür insanı Tanrı’nın yerine koymuştur.)
3-Hayatın anlamının ne olduğunu bilmemek. (Ona göre hümanistler kendilerini geçici şeylerle oyalamak ve o şeylere suçlu bilinçsizliğiyle dalmak ile sınırlandırırlar.)
NOT: Din ve din mistisizmine karşı ilginiz yoksa dili biraz ağır gelebilir.
İnsanın artık bir Tanrı’sı bile olmadığından; sürekli tapınma objesi arayışları, yansıma yoluyla kendi kendine tapınma ve karanlığa duyulan hayranlıklar pek de şaşırtıcı olmamalıdır.
Ortaçağlarda romanlar hâlâ ilhamlarını efsanelerden, destanlardan ve dini ideallerden alırken, belli bir dönemden itibaren artan bir şekilde kutsal-dışı, hatta çenebaz ve anlamsız olmuşlardır.