Bir numaralı ders: Eğer imanın illüzyonunu, Tanrı’nın
tesellilerini ve dinin fabulalarını reddediyorsak, eğer bilmek istemeyi tercih ediyorsak ve bilgi ve zekâyı seçiyorsak, o zaman gerçek bize olduğu gibi yani trajik yanı ile görünür. Fakat şüphesiz ki, o anda bir masalın teselli ettiği yaşamı, bir yaşayan-ölünün etkisi altına sokup, bizi gerçek hâzinemizden, burada ve şimdi yaşamdan mahrum bırakarak, tamamıyla kaybetmektense, bizi hemen umutsuzluğa düşüren ama yaşamımızı tamamen kaybetmememizi sağlayan bir gerçek daha değerlidir.
Politik açıdan bilinçli ve hırslı profesyonel bir asker olma yolundaydı. Askerlikle politika arasında bir çelişki görmüyordu çünkü her ikisi de aynı amaca, devleti savunmaya yönelikti. Birinci ders yılının sonunda 700'den fazla öğrenci arasında sınıfın 27'ncisi olmuştu. İkinci yılını ise l l 'inci olarak tamamladı. Sınıf 8'incisi olarak mezun olurken 1474 numaralı Piyade Teğmeni rütbesini kazandı. Yirmi bir yaşındaydı ve ilk hedefi olan Erkan-ı Harbiye'ye girmeye hak kazanmıştı.
Bismillah
"𝗞𝗜𝗭𝗜𝗡 𝗠İ𝗥𝗔𝗦 𝗛𝗔𝗞𝗞𝗜"
Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebû İshâk Sad İbni Ebû Vakkâs -radıyallahu anh- şöyle dedi:
Vedâ Haccı yılında (Mekke’de) yakalandığım şiddetli bir hastalık dolayısıyla Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ziyâretime geldi. Ona:
- Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben
Bismillah
“𝗦𝗲𝗻 𝗡𝗶𝘆𝗲𝘁 𝗘𝘁𝘁𝗶ğ𝗶𝗻 𝗦𝗮𝗱𝗮𝗸𝗮 𝗦𝗲𝘃𝗮𝗯ı𝗻ı 𝗞𝗮𝘇𝗮𝗻𝗱ı𝗻” 𝗛𝗮𝗱𝗶𝘀𝗶
Ebû Yezîd Man İbni Yezîd İbni Ahnes -radıyallahu anhüm- -Man de, babası Yezîd de, dedesi Ahnes de sahâbîdir- şöyle dedi:
Babam Yezîd sadaka vermek üzere yanına birkaç dinar aldı ve onları Mescid-i Nebevî de oturan birinin yanına koydu. Ben Mescid’e uğrayarak paraları aldım ve
Atatürk, daha 1933 yılında bütün malvarlığını hazineye birakmak istemiş, ancak Medeni Kanun'daki "mahfuz hisse" nedeniyle üzerindeki malların bir kısmını mirasçılarına bırakma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Atatürk, bu zorunluluktan kurtulmak için -dünyada benzerine rastlanılmadık bir şekilde- "özel kanun"
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA
Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir.
Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
"Neden, bu beylerin diğerlerinden daha akıllı avukatlar olması değil" diyor Rifkind. "Onlar yıllarıdır üzerinde çalıştıkları bir beceriye sahipti ve bu beceri ansızın çok değer kazandı."
Türk Ocakları Ankara Şube Başkanı TÜRKÂN HACALOĞLU’nun toplantıyı açış konuşması
“20 yıl önce ebediyete gönderdiğimiz Türk milliyetçilerinin Galip Abisi için bugün burada toplanmış bulunuyoruz. Siz Galip Abi dostları, hepinize ‘Hoş geldiniz.’ diyorum. Bugünün anlamı benim için çok önemli. Çünkü çok değer verdiğim üç önemli şahsiyet şu anda
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER
DOĞUM YERİ VE YILI
Hamdullah Suphi, İstanbul Aksaray'da Horhor'daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı'nda doğmuştur. Bu konak onun ölümünden sonra İstanbul Üniversitesi tarafından satın alınarak, muhafaza altına alınmıştır. Doğum tarihi ile ilgili olarak muhtelif tarihler 1884, 1885 ve 1886 yılları
DR. RIZA NUR
Hekim, siyasetçi, yönetici, siyasi müzakereci, araştırmacı, dergi yayıncısı olarak Osmanlı Devleti'nin son dönemi ile Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında unutulmaz hizmetleri olan, milletimizin yetiştirdiği değerli bir isimdir.
AİLESİ, DOĞUMU, TAHSİL HAYATI
Dr. Rıza Nur'un baba tarafı yaklaşık 1750
Mısır'daki Mültecilerin Türkiye'ye Gelişleri
Tasvir Gazetesi sahibi ve başyazarı Ziyad Ebüzziya'nın yardımı ve tavassutu ile Mısır'a götürülen Türklerin durumları hiç de iç açıcı, olmadığı anlaşılacağı üzere malumdu. Mısır'da özellikle yüksek münevver olarak, benden başka Celil İskender, Latif Elsever, Süleyman Tekiner,
Ali Bademci; 1 Mart 1949'da Hatay Şenköy (Şeyhköy)'de doğdu. İlkokulu burada, orta ve liseyi Antakya'da, yüksek tahsilini Adana’da (Ekonomi) yaptı. Bir ana-babadan 5'i erkek 8'i kız 13 çocuklu bir ailenin en büyüğüdür. Uzun yıllar “gazetecilik” mesleğini icra eden Ali Bademci 12 Eylül 1980 günü Hergün Gazetesi Adana Temsilcisi iken gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın 171 numaralı sanığı olarak yargılandığı davadan beraat etmiş ve 1994'te emekli olmuştur. Evli üç çocuk babasıdır ve Adana'da yaşamaktadır. Eserleri ile ilgili olarak TRT ve Habertürk TV gibi TV programlarına konuk olmuştur. Ayrıca Taşkent'te 2001 yılında yayımlanan ve yardımcı ders kitabı mahiyetinde olan Özbekistan'ın Yengi Tarihi adlı devlet neşriyatında da Türkistan'da Enver Paşa'nın Umumi Muhaberat Müdürü Molla Nafiz'in Hatıraları: Sarıklı Basmacı kitabından geniş alıntılar yapılmıştır. 2014 yılı “Türk Ocakları Nevzat Kösoğlu Armağanı” sahibidir.
Eserleri
- 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi Korbaşılar ve Enver Paşa (2 Cild), Ötüken Neşriyat, 2008 (Birinci Baskı, Kutluğ Yayınları, 1974).
- Türkistan'da Enver Paşa'nın 'Umumi Muhaberat Müdürü Molla Nafiz’in Hatıraları: Sarıklı Basmacı, Ötüken Neşriyat, 2015. (Birinci Baskı, Ötüken Neşriyat, 2010).
Cengiz ve Yasası-Timur ve Tüzükatı, Ötüken Neşriyat, 2016. (Birinci Baskı, Ötüken Neşriyat, 2012).
- 12 Eylül İşkencesinde Ülkücü Bir Gazetecinin Dramı, Ötüken Neşriyat, 2016.(Birinci Baskı, Ötüken Neşriyat, 2013).
- Irak'da Türkmen Dramı, Togan Yayınları, 2014
Dünya üzerindeki 200’ü aşkın devletin çoğunun kutladığı bir bağımsızlık günü var. Bağımsızlık günü, sömürge olmuşluğu var sayıyor. Bu günün gelecek kuşaklara sömürgecilik döneminde çekilen çileleri aktarması umuluyor. Bağımsız olan ülke sayısına bakarsak, Tablo 1’de görüldüğü gibi, en sömürgeci ülkelerin sırasıyla, İngiltere, Fransa, İspanya,
.
Erich Fromm diyor ki: “Bireyin tüm hayatı, kendi kendini doğurma sürecidir... Aslında ancak öldüğümüz zaman doğarız.”
Ölümü ya tüm hayatımızın üzerine düşen bir gölge olarak görürüz, ya da zamanımızın sınırlı olduğunun bir hatırlatıcısı olarak. Zamanımızı ya yettiği kadar kullanırız, ya da elimizdeki zamanı kullanarak, insanlığımızın damgasını taşıyan potansiyelimizi doğururuz.
(.....)
..... acele yaşayanlara yüreğimiz sızlar ama, bundan alınacak bir ders olduğu pek aklımıza gelmez. Ölümü ister öteki dünyanın kapısı olarak, ister bir yokoluş olarak görelim, o yine de bize, verebileceğimiz her şeyi şimdi ve burada verebilmemizin önemini hatırlatır.
.