Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:
Kuklacı Felek Usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.
ÖMER HAYYAM
Bir elimizde Mushaf [Kur'an]; bir elimizde kadeh.
Kimi helâle yönelmede kim harama.
Şu ham, şu olgunlaşmış kubbelerin altında
Ne mutlak kâfiriz biz ne tam Müslüman.
Sayfa 351 - Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri, s.24.Kitabı okuyor
— Eskileri ele alalım, Yunan'ı, Hint'i, benden önceki Müslümanları ele alalım; hepsi de bu dallarda bol bol eser yazmış. Onların dediklerini tekrarlarsam benim çalışmamın bir değeri kalmaz; eğer onlara karşı çıkarsam, ki içimde sürekli böyle bir eğilim var, ardımdan gelecek başkaları da bana karşı çıkacak demektir. Âlimlerin yazılarından yarına ne kalacak? Sadece kendilerinden öncekiler hakkında söyledikleri kötü şeyler. Ötekilerin kurumlarında çürüttükleri ne varsa hatırlanacak, ama kendi tasarladıkları da kaçınılmaz bir şekilde onların ardından gelecekler tarafından yok edilecek, gülünç duruma düşürülecek. İlmin kanunu budur; şiirde ise böyle bir kanun yoktur, kendinden önce gelmiş hiçbir şeyi yadsımaz ve ardından gelenler tarafından da yadsınmaz, huzur içinde aşar geçer yüzyılları. Bunun için rubai yazıyorum. Beni ilim âleminde asıl büyüleyen ne, biliyor musun? En yüce şiiri orada bulmam: Matematikte, sayıların o baş döndürücü sarhoşluğunu; astronomide kâinatın muammayı andıran mırıltısını... (...)
Sayfa 42 - Yapı Kredi Yayınları, 65. Baskı. Çev: Ali Berktay "Birinci Kitap: Şairler ve Âşıklar"
Yoksulluk muydu beni huzuruna getiren?
Değildir yoksul azla yetinmeyi bilen.
Hiçbir şey beklemem senden saygıdan başka.
Dürüst ve özgür bir kişiye saygı göstermeyi bilirsen.
Sayfa 40 - Yapı Kredi Yayınları, 65. Baskı. Çev: Ali Berktay "Birinci Kitap: Şairler ve Âşıklar"
Dünya'da ne var, kendine dert eyleyecek?
Bir gün gelecek ki, can bedenden gidecek.
Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki günlüğüne,
Zira senin üstünde de otlar bitecek.
İlmin kanunu budur; şiirde ise böyle bir kanun yoktur, kendinden önce gelmiş hiçbir şeyi yadsımaz ve ardından gelenler tarafından da yadsınmaz, huzur içinde aşar geçer yüzyılları. Bunun için rubai yazıyorum. Beni ilim âleminde asıl büyüleyen ne, biliyor musun? En yüce şiiri orada bulmam: Matematikte, sayıların o baş döndürücü sarhoşluğunu; astronomide kâinatın muammayı andıran mırıltısını... Ama Allah aşkına bana hakikat lafı etmeyin!
Hayyam’ın özelliği rubâi tarzından başka bir tarzda şiir yazmaması ve bu nazım şekline büsbütün yeni bir ruh, yeni bir zevk, yeni bir felsefe sokmuş olmasıdır.
Eskileri ele alalım, Yunan'ı, Hint'i, benden önceki Müslümanları ele alalım; hepsi de bu dallarda bol bol eser yazmış. Onların dediklerini tekrarlarsam benim çalışmamın bir değeri kalmaz; eğer onlara karşı çıkarsam, ki içimde sürekli böyle bir eğilim var, ardımdan gelecek başkaları da bana karşı çıkacak demektir. Alimlerin yazılarından yarına ne kalacak? Sadece kendilerinden öncekiler hakkında söyledikleri kötü şeyler. Ötekilerin kuramlarında çürüttükleri ne varsa hatırlanacak, ama kendi tasarladıkları da kaçınılmaz bir şekilde onların ardından gelecekler tarafından yok edilecek, gülünç duruma düşürülecek. İlmin kanunu budur; şiirde ise böyle bir kanun yoktur, kendinden önce gelmiş hiçbir şeyi yadsımaz ve ardından gelenler tarafından da yadsınmaz, huzur içinde aşar geçer yüzyılları. Bunun için rubai yazıyorum. Beni ilim âleminde asıl büyüleyen ne, biliyor musun? En yüce şiiri orada bulmam: Matematikte, sayıların o baş döndürücü sarhoşluğunu; astronomide kâinatın muammayı andıran mırıltısını... Ama Allah aşkına bana hakikat lafı etmeyin!
Biz ki haktan değil yeksandan olduk Biz ki tam değil noksan doğduk Görmedik böylesi bir Perşembe Biz ki pir değil perişan olduk
Boş bir kamıştan baktım karanlığına o dükkâniarın
Sayfa 115 - Sel Yayıncılık, Ferit Edgü, Yazmak Eylemi