104 syf.
7/10 puan verdi
Yazarın ilk kitabı. İlk başladığımda aklıma ilk gelen, karşılaştırmak gibi bir niyetim asla yok, Kafka'nın "Dönüşüm"ü. Esasında orijinal bir sonla bitirmiş yazar kitabını ancak olağanüstü bir keyifle bitiremedim kitabı. 3 bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde - yokluk - bir çok şeyi kitabın kahramanı gibi sorguladım. Genel olarak çok sıkıcı olmayan bir kitaptı. Keyifli okumalar.
Bir Sabah Uyandığımda Yoktum
Bir Sabah Uyandığımda YoktumIşıl Kocaoğlan · iletişim yayıncılık · 201550 okunma
Elimi uzattığım yerde hiçbir şeye dokunamadım, hissedemedim,algılayamadım ve ne olduğunu anlayamadan bir çığlık daha attım.
Günün akşam üzerine kadar olan bölümü ne kadar yok olduğumu anlamaya çalışmakla geçti
Emin ol hiç kimse sabahtan akşama kadar yaşamın anlamını sorguladığı için madalya almıyor. Boşver gitsin
Her şeyin siyahlara büründüğü bu gölgelerdiyarında ben de Karanlığın içinde kayboluyor yokluğumu kaybolmuşluğumu daha az duyuyor kendimi evime, sokaklara, şehire daha yakın hissediyordum
Geçmişin yada geleceğin bir önemi yoktu. Artık şimdi bile yoktu. Günler, geceler, saatler yada aylar önemsizdi.
Yorulmuştum. Düşünmekten, sorgulamaktan, anlamlar aramaktan. Her şeyi en ince detayına kadar incelemekten
O kadar yoktum ki, içeride eşyalardan başka hiçbir şeyin bulunmadığına dair ben bile bahse girebilirdim...
Sayfa 6 - İletişimKitabı okudu
Peki, bir insan nasıl olur da ortada hiçbir neden yokken salt bir bilince dönüşebilir?
Sayfa 7 - İletişimKitabı okudu
Emin ol, hiç kimse sabahtan akşama yaşamın anlamını sorguladığı için madalya almıyor.
Sayfa 14 - İletişimKitabı okudu
Artık sahip olduğum tek şey düşünceydi ve aynı şekilde o da benim sahibim olmuştu.
... anahtar kelime 'hızlı'ydı. Çünkü bizim gibi insanların yaşadığı dünyada en önemli olan şey buydu. Çabuk, daha çabuk, hızlı, daha hızlı... Kaybedilecek tek bir dakika bile yoktu.
İnsanlar kaldırımlara sığmayarak yol kenarlarına taşıyor, birbirleriyle en ufak bir iletişimleri olmadan, yan yana, bazen neredeyse omuz omuza, anlaşılmaz bir ahenkle hareket ediyorlardı. Hiç birinin yüzünde belirgin bir ifade yoktu. Dümdüz, sanki gözlerinin önünde yollarını bulmalarını sağlayan görünmez bir çizgi varmış gibi ileriyi takip eden bakışları, dik ve kararlı vücutları, boyalı ve bakımlı saçları, şık elbiseleri içinde tüm varlıklarıyla orada olmalarına rağmen; tıpkı benim gibi tuhaf bir yokluk hali içinde, kurulmuş bir oyuncak bebek gibi ilerliyorlardı.
Kimseye, elimden gelenden fazlasını sunmak zorunda kalmak istemiyordum. Kimseye inanmak,kimsenin bana inanmasını da istemiyordum. Güven duymak ya da güven vermek, bir şeyleri sıfatlarla tanımlayarak kavramlarla sınırlandırmak istemiyordum. Ben sadece içimden geldiği gibi yaşamak, yalnızca devam etmek istiyordum.