Seçim sandığını ortaokula yerleştirmişlerdi.
Okul, okul olalı öylesine bir dalaşıklığa tanık ol mamıştı. Hani kesilecek öküzün yanına bıçağı taşımak yerine öküzü bıçağın yanına taşımak var ya, işte öyle bir şey . . . Gelen delegenin adım listeden bulup oyunu kullandırmak varken, lis tedeki sıraya göre dışarıdan adam arıyorlardı;
Adı okunan delegenin niteliğini, kime oy vere ceğini çoktan bilen aday adayları görmeye de ğerdi doğrusu. Özellikle Cafer ve Cemal beyler yargıç listeyi okudukça yerlerinde duramıyor lardı. İkisi bir ağızdan, mahkeme mübaşiri gibi okunan adları yüksek sesle kalabalığın üstüne doğru yineliyorlar. Kalabalığı kan-ter içinde yarıp geçen delegenin arasını burasını okşaya rak sandık başına uğurluyorlardı.
Miadı geçmişlikler istifliyorum, durmaksızın onlardan imal ediyorum ve kendi müddetini doldurmasına fırsat vermeden şimdi'yi o uçuruma atıyorum. Yaşamak, mümkünün sihrine maruz kalmaktır; ama bizzat mümkünün içinde, gelecek olan miadı geçmiş idrak edildiği vakit, her şey potansiyel geçmişe dönüşür ve artık ne şimdi ne gelecek olur. Benim her bir anda ayırt ettiğim, o ânın soluksuzlaşıp hırıltıya dönüşmesi; bir başka âna geçişi değil. Ölü zaman işliyor, oluşun boğulmasında debeleniyorum.
Sabah otobüse binip müzik dinlerken telefonum çaldı,yengem arıyordu.Açtığımda nerde olduğumu sordu.Durağı söylediğimde orda inmemi ve dedemin beni gelip alıcağını söyledi. O an anladım aslında birine bir şey olduğunu.
Dedem ve dayım geldi. Arabaya bindim. Kimseden çıt çıkmıyor. Dedemlerin evine geldik. Anneannem ağlıyor, dayım hazırlanmaya gidiyor. Ne için hazırlandığını sorduğumda Yalova’ya gideceğimizi söylüyor. Dedem beni salona çağrıyor. Gözleri kıpkırmızı. Bir şey demesini bekliyorum.
Bir anda “Kızım babanı kaybettik diyor…”
O an girdiğim ağlama krizini, yakarışlarımı hala hatırlıyorum.
Şuan hissizim.
O zamandan beri hiç ağlamadım.
Aradan 6 ay 19 gün geçti.
Seni özledim baba, herşeye rağmen…
İnsanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir. Herkesin derdi kendine, dünyanınki de hepimize. İnsanlar o acılarından kurtulmaya çalışırlar çalışmasına, sevişme sırasında, onu ötekinin sırtına yıkarak, ama beceremezler tabii ve ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda tüm acılarıyla baş başa kalırlar ve bir daha denerler, bir kez daha acılarını kakalamaya çalışırlar. "Çok güzelsiniz, Küçükhanım" derler. Ne ki yaşam onları yeniden yakalayıverir, aynı küçük numarayı bir kez daha deneyinceye kadar. "Ne de güzelsiniz, Küçükhanım!..."
"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz"
‟Ah, nereye baksam, düşüncelerimi nereye yöneltsem, hiçbir yerde beni bekleyen bir sevinç, bana yollanmış bir çağrı, beni kendine çekecek bir şey göremiyordum.ˮ
Hermann Hesse, Bozkırkurdu