Senebesene yanlış hayaller, yanlış erkekler, yanlış ilişkilerle yıpranmış; babasız büyümenin kırgınlığını hala atlatamamış; sevgilileriyle kanlı bıçaklı olmuş, kalp kırmış ve kalbi kırılmış; el âlemin ne dediğini gereğinden fazla ciddiye alan, hâlâ tam olarak kendini tanıyamayan; Allah ya kendisini sevmezse, görmezse, esirgemezse diye endişe eden, gene de O’na sitem etmekten geri duramayan; sadece roman yazdığı zaman mutlu ya da tam olabilen; edebiyat dışında geçen her anı soru işaretleri, çelişkiler ve yalpalamalarla örülü; tam olarak neden yazı yazdığını bilmeyen ama yazı yazmazsa yaşayamayacağına inanan; henüz yeterince olmamış-pişmemiş-büyümemiş, layıkıyla “elhamdülillah” dememiş; ha bire düşüp dizlerini kanatan yarı kız çocuğu yarı kadın bir mahlûk görüyorum kendime bakınca. Ama bunu itiraf etmeye dilim varmıyor…
Geçmişinin bu dönemini nadiren aklına getirirdi ama bunun, mayanın hamuru kabartması gibi içinde kabardığını fark ediyordu. Acı bir tecrübeyle zenginleşmiş, başka biri olmuştu. Öylesine karanlık, öylesine şiddetli bir manevi yanlızlık yaşamıştı ki, hafızasında silinmesi mümkün değildi. Adil oluşunda, sonraları hayırseverliğinde, nezaketinde daima hafif acı bir dip nota olacak, bir fakire yardım ettiğinde bir başkasının, "Nerede bende o kısmet" diye sitem etmesinden kuşkulanacaktı. Bunu hiçbir şey aşamıyordu; ağır bir ağı gibi bedeni yavaş yavaş zehirliyor ve ölümcül etkileri ancak aylar hatta yıllar sonra gözüküyor, kendi gözünde binlerce kez temize çıkarttığı eylemi, Mösyö Mitaine'in ruhunu kemiriyordu.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
"... Doktor, kalp-damar hastalığının genetik olup olmadığını anlamak için babaanneme basit bir soru sordu: 'Annenizle babanız hangi hastalıktan öldü?'. Odada bir süre sessizlik oldu. Sadece babaannemin sessiz çığlıkları duyuluyordu. 'Hiçbir hastalıktan ölmediler!' Sesinde sitem vardı, acılıydı. 'Annemle babam öldürüldüler Doktor Bey. Hastalıktan ölecek kadar yaşlanamadılar. İlle de bir hastalık arıyorsanız, onları öldüren insanoğlunun zalimliğiydi!..."
Mevsim Sonbahar... Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim. Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim. Yar yar! Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar Değirmen misali döner başım Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım. Yar yar Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var. Bedri Rahmi Eyüboğlu
Benzemez insan dostlarıma/ Ağaçlar gölgesini esirgemez/ Güneş köpeğimden daha sadık/ Dizlerime sıçrar ellerimi ısıtır/ Karşılık beklemeden/ Hele kuşlar/ Avcılara bile kin beslemezler.” Oktay Rıfat'ın “Gün Sonu Konuşması” şiiri böyle biter. Mahsusmahal için aklımda harfler, kâğıda, dünyaya, insana her baktığımda, bu dizeler sözden önce halkalandı
360 syf.
7/10 puan verdi
Detaylardan anlaşıldığı kadarıyla bir kaç küçük aksaklık dışında kısmen hukuki olayların anlatıldığı kitap için sağlam bir adliye atmosferi koklanmış. İşin ilginci icra hukukunun, kitabın bir çok yerinde sitem edilen ve en son bölümde üstüne basa basa anlatılan şekilde güncellenmiş olması (kısmen tabi)aklıma "acaba bu kitabı Adalet Bakanlığından birileri okumuş olabilir mi?" sorusunu getiriyor. Okuma hızını yavaşlatmamasına ve sürükleyiciliği etkilememesine rağmen kitap son bölümlere girildikçe ağırlaşıyor. Karakterlerin "nedenlerini" anlattıkları kısımlar ve yazarın "ben bu kitapta bunu demek istedim" temalı satırlar biraz yorucu. Hatta ne yalan söyliyeyim son bölümdeki tören konuşması gerçek bir tören konuşmasıymışçasına (Allahını seven bu kelimeyi not alsın) canım sıkıldı. Satırları okurken başka şeylerle ilgilendim, çocuğun anlattıklarını dinlemedim, okumadım.
Kutsal Adalet
Kutsal AdaletMehmet Mollaosmanoğlu · Galata Yayıncılık · 201157 okunma
Reklam
290 syf.
10/10 puan verdi
Orhan Erdem çevirisinde Arya yayıncılık kitabını kiralayarak okuduğum ve hoşuma gittiği için Sabahattin Eyüboğlu çevirisinde iş bankası yayınını aldığım neredeyse bütün rubailerini sevdiğim arada sırada bir iki rubai okuyarak okumayı bırakmayacağım bir kitap konu olarak genelde öbür tarafa hiçbir şeyin gitmediğini , cahil gösteriş dindarlarını yerden yere vurduğu , kader konusunda yaratana sitem içinde olduğu , şarabın yasaklanmasını anlam veremediği , şarabın ve sevgilinin verdiği keyif hiçbir şeyden vazgeçmeyeceği işleyen bir nevi halkın sesi. Yayın evlerine gelecek olursak iş bankasının dil bakımından daha iyi ama rubai fazla bakımından(Hesaplarıma göre 5-6 rubai fazla) ve tasarım bakımından(aryada 4 rubai alt alta yanında siyah beyaz resim var iş bankasında bir sayfada 2 rubai var ve alt kısmında bazen açıklama var okuduğum kadarıyla) iyi geldi.
Rubailer
RubailerÖmer Hayyam · Kabalcı Yayınevi · 201222,1bin okunma
sitem  Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim
Şehzade Mustafa (1515, Manisa - 6 Ekim 1553, Konya)
ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ I. Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı İmdat! Eyvahlar olsun! Bu cihanın bir yanı yıkıldı;
“Başına gelen onlarca şeye, kabuk tutmuş, tarifi edilemeyen derin acılara ve hükmü kalmış bir geçmişe sürekli sövebilirsin, sitem edebilirsin. Ama görüyoruz ki küçük bir güzellik altında her şeye yeniliyoruz, bir bebeğin bakışına, başka birisinin gülüşüne, vapurdan esen rüzgara, bir dokunuşa… Bunca varoluş nedeni varken bazı şeylere kızgın kalmak oldukça zor. Kalbin patlamaya hazırken ve kendini bir intihar notu gibi bırakmak isterken sevenlerinin o tatlı tılsımına yeniliyorsun. Sakinleşmeyi, tutunmayı özüne kazıyorsun… Sonrasında yağmur gibi akıp gidiyor her şey.. gök gürültülü, sağanak… ve sonrasında temiz bir sokak gibi. Sonsuz minnet duyuyorsun acılarına, salaklıklarına, deliliklerine, yaşanmışlıklara. Her an için”
Reklam
2013 Eylül Düğün yemeği muhteşem geçiyor. Cinayet masasından Başkomiser Aylin Türkoğlu ve tüm ekibi; sonbaharın son ılık akşamlarından biri olan bugün, adli tıptan Doktor Zeynep ve narkotik ekibinin yardımcı komiseri İsmail’in düğün kokteylinde bir aradalar. İstanbul’un muhteşem boğaz manzarasına karşı verilen davette, tüm ekip günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor. Yüzlerdeki tebessüm yoğun. Herkes genç çiftin ne kadar uyumlu olduğundan bahsediyor, mutluluklarına şahitlik ediyor. Aylin, yardımcısı Sinan’ın alkol almasına sitem ederek yavaşlaması konusunda onu uyarıyor. “Biraz yavaş… Şişede durduğu gibi durmuyor. Seni yarın alkol komasında ziyaret etmek istemiyorum! Ayrıca Pelin’in hamile olduğunu unutuyorsun, o burada yok diye benim de olmadığımı varsayma.” Sinan muzip muzip gülerek, “Bir şey olmaz, daha ikinci kadehteyim. Hem ne kadar uzun zaman oldu böyle güzel bir olaya tanıklık etmeyeli... Pelin için endişelenme, acil bir durum olursa arayacağı kişi sensin zaten.” Aylin, yardımcısına sözde hak vermese de doğru söylediğini biliyordu. Aylin’in içi ürperdi bir an. Sanki hava akımı eskilere gerilemişti.
368 syf.
5/10 puan verdi
Biraz aşk molası versem diyeniniz var mı? TV'de sık rastladığımız romatik-komedi filmleri gibi bir kitap bu. Düğün organizatörü kızımız Dakota'nın kendi düğününde ekilmesiyle başlıyor hikaye. Bir ara çok güldüm gerçekten.Öyle devam etsin isterdim ama etmedi. İndirimli denk gelirseniz, benim gibi, alabilirsiniz. Yalnız yayınevine biraz sitem etmek istiyorum buradan. O tırnak işaretlerinin hali nedir yahu? O kadar çok hatalı tırnak işareti vardı ki kim ne diyor, biri ne zaman konuşmaya başladı, nasıl okuyorum ben filan derken bir hal oldum :/
Ey Aşk, Evliliğe Hazır mısın?
Ey Aşk, Evliliğe Hazır mısın?Cindi Madsen · Novella Yayınları · 201492 okunma
PADİŞAHIN KESİK PARMAĞI Padişahın biri ava gitmeye çok düşkünmüş, ava her gittiğinde yanında vezirinide götürürmüş... Bir gün yine ava gittiklerinde av esnasında veziri kazayla padişahın bir parmağını kılıcıyla keser. Padişah acı içerisinde sitem ederken, vezir; “padişahım her işte bir hayır vardır” demiş. Padişah parmağının da acısının
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.