"Adının anlamı dünyayı kucaklasa, taşta büyümezdi Barış. Ama bunu ne anası bilirdi, ne de anası gibiler. Bilseler 'çocuklar şeker de yiyebilsinler' diye gökyüzüne hasret çeken bizler, çayırlara yalnızca kuş kanadında uçmak zorunda kalmazdık belki."
Ah Barış...
Kitap, bir dönem annesiyle birlikte hapishanede kalmak zorunda olan küçük Barış'ın ağzından, o uyurken giden sevdiği bir arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Çocuk başına yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışırken yanındaki büyüklerine sorduğu sorular insanın içini parçalıyor. Çok masum... Duygusal bir kitap olmanın yanında kitaptan anladığım bir şey daha var: Çocuklar, iyiyi de kötüyü de, küfrü, yalanı, suç işlemeyi her şeyi büyüklerden aşılıyorlar. Hangi insanlarla, nasıl bir şekilde büyüdüğünün önemi o kadar büyük ki... Hiçbir çocuk kirli, yalanlı dolanlı, ağzı bozuk doğmaz, çocukların masumiyetlerini ellerinden alan, insanlar. Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok, okuyun ve görün.
"Seni bırakıp gitmem. Gidersem seni de götürmeye çalışırım."
Hatırlıyor musun, böyle söz vermiştin. Ama "Hoşça kal," bile demeden gitmişsin.
Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Bir de kaderin ne olduğunu anlamadım. Gülsüm Ana'ya sordum.
"Bizi buraya kader kapadı," dedi.
Kader çok anahtarlı amcanın adı mı?
Sarılmak yasak.
Hani yalan söylemek kötüydü, sen niye söylüyorsun İnci?